Arkadaşım benim zaten piksel sanat tasarımıyla yapılmış oyunlara karşı çok zaafım var, bir de bunu platform tarzıyla birleştirince dayanamayıp kredi kartımı ekrana fırlattığımı biliyorsunuz. Eminim benim gibi piksel platform fetişi olan çok oyuncu vardır. O yüzden hiç Enislerin ve Phew Phew Games’in oyunu diye torpil geçmeden rahatlıkla yorum yapabilirim. Ama yalan yok, oyun Phew Phew’in olduğu ve çok beğendiğim için ona layık bir giriş yapabilmek adına ekrana on dakikadan beri bakıyorum. En iyisi akışına bırakmak sanırım, başlıyoruz…
Burnu büyük olanın oyunu da güzel olur!
Piksel platformlar oyuncuya genel olarak nostalji havası yaşattığı için kafamda belirlen ilk düşünce “Phew Phew kesinlikle klasik çizgide bir platform oyunu yapmamıştır. Yapmamıştır, değil mi?” sorusu oldu.
Öncelikle platform tarzında çığır açmamış olmasa da kesinlikle orijinal fikirleri var ve bu çok güzel. Dolayısıyla zaten iyi olan oynanabilirliğe değinmeden önce Anomaly Agent’ın dünyasına ve oyuncuyu içine soktuğu atmosfere bakalım. Keza bence bir oyun, yarattığı dünya ve senaryo tarzıyla oyuncuyu ilk 15 dakika kendine çekemiyorsa baştan kaybetmiştir.
Anomaly Agent çok da uzak olmayan, neon cyberpunk diyebileceğim bir konsept üzerine kurulmuş. Cyberpunk 2077 kadar insanların kendini geliştirdiği bir dünya olmasa da maceradan maceraya koştuğumuz şehirler 2077’ye benziyor, çarpıştığımız karakterler de biraz Matrix’in zaman yolculuğu konseptiyle harmanlanmış ve gayet güzel bir kombinasyon olmuş. Dünyasının atmosferi ve görsel olarak nasıl gözüktüğü kesinlikle ilgi çekici diyebilirim.
Oyunun önemli noktalarından biri de senaryo tarzı ve daha oyun başladığı andan itibaren kahramanımız Agent 70 ile karşılaştığı diğer karakterlerin diyaloglarından bunun absürt bir mizahla dengelendiğini görüyorsunuz. Üst üste yapılan espriler kesinlikle sıkıcı değil ve oyuncuyu sürekli gülümsetecek cinsten. Kısacası Anomaly Agent’ın dünyası ve senaryo tarzı eğlenmek için oyunu satın alacak herkesi ilk 15 dakikasında içerisine çekecek ve yormadan, keyifli vakit geçirilmesini sağlayacak şekilde tasarlanmış.
Dünyayı kurtarmanın peşinde bir büro çalışanıyız.
Anomaly Agent’ın konusu, esasen gayet basit; dünyamızı tehdit eden dört zaman anomalisi var ve bunları defetmezsek başımız belaya girecek. Agent 70 olarak tek başımıza bu tehditlerin üzerine gitsek de bir büroya bağlıyız ve bölüm sonunda buraya gelip NPC’lerle konuşup, karakterimizin özelliklerini geliştirebiliyoruz. Bu iki noktanın güzel düşünüldüğünü itiraf etmek gerekiyor.
Öncelikle NPC’lerle konuşma kısmından başlayalım. Muhabbetler çok uzun değil ve esprilerle süslenmiş vaziyette ama vereceğiniz cevaplar (evet oyuncuya birden fazla seçenek sunuluyor) NPC’yle olan bağınızı güçlendiriyor ya da zayıflatıyor. Karakterinizi geliştirmek için yalnızca bölümlerden kazandığınız parayı kullanmıyorsunuz, NPC’lerden topladığınız puanları harcayarak da karakteri güçlendirebiliyorsunuz. Oyuncunun hikâyeye kendisini kaptırması için konuşmaları okuması adına güzel bir taktik olmuş. Zaten uzun olmayan diyalogları “Geç, geç, geç!” demeden okuyorsunuz, Agent 70’in çoğunlukla iğneli ama zeki esprilerine gülümsüyorsunuz ve bir de üzerine puan kazanıyorsunuz! Ayrıca bir platform oyununda görmeye pek alışık olmadığımız yetenek ağacı bile var.
Agent 70’in yumrukları, burnundan daha büyük!
Dövüş mekaniklerine gelince yukarıda dediğim gibi yetenek ağacından silahınızın mermilerini zehirli olarak değiştirmek gibi özellikler mevcut ama bundan daha önemlisi, kavga dövüş esnasındaki hareketlerimiz. Oyunun belirli noktalarında karakterimiz yeni hareketler ve saldırı komboları kazanıyor, bu şekilde de rakipleri daha tarz bir şekilde dövebiliyorsunuz. Bu noktada biraz şikâyet edebilirim çünkü öğrendiğimiz bütün kombolar karşımıza çıkan özel bir düşman türünde mutlaka kullanmamız gereken özellikler değil. Büyük bir çoğunlukla adamı bu şekilde dövdüğünüzde göğsünüz kabarıyor o kadar.
Genel olarak yakın dövüş düşmanlarından “Sakınarak” kaç, temel komboyu yap, uzaktan ateş eden biri varsa mermiyi ona sektir stratejisi uyguluyorsunuz. Benim gibi klavyeden oynamakta inat eden bir dinozorsanız “Sakınma” tuşunu SHIFT’ten başka bir yere atayın çünkü salise gecikseniz dahi suratınıza yumruğu yiyorsunuz ve canınız çabucak düşüyor. Size uzaktan ateş eden düşmanlar hep sabit kalarak (eğer birleşmedilerse, evet düşmanlar Matrixvari bir tarzla birleşerek daha güçlü versiyonlarına dönüşebiliyorlar) oldukları yerden size saldırıyorlar. Gelen mermiyi geri gönder işlemini birkaç kez yaptıktan sonra (yetenek ağacında bunu güçlendirdiyseniz daha da kısa zaman alıyor) düşman sizlere ömür oluyor.
Bunları özellikle yazıyorum çünkü bu yazıyı Phew Phew’ün okuyacağını biliyorum. Bu tip düşmanlar birkaç kez ateş ettikten sonra bizleri yakın dövüşe zorlasa ve bir tehdit oluştursa harika olurdu (bölüm sonu canavarı tarzında olanlar yapıyor). Hatta belirli bir mesafede beklediğinizde yakın dövüş yapan düşmanlar, uzaktan ateş eden arkadaşının yanında kilitlenip kalıyorlar. Gelen mermileri W’ya basa basa geri gönderip ikisini de öldürüyorsunuz ve bu hızlı bir tempoda ilerlemesi gereken oyuna pek yakışmıyor. Tabii ki ilerleyen bölümlerde düşmanlar değişiyor, misal koruma kalkanıyla üzerinize geliyorlar ve onlara ağır saldırılar falan yaparak stratejinizi değiştiriyorsunuz. Özellikle pompalı tüfek taşıyan düşmanlar yanlarında bir iki yancıyla size giriştiğinde ter dökeceksiniz onun garantisini veriyorum. Benim yukarıdaki serzenişim oyunun ilk iki saati için geçerli. Oyun kesinlikle ve kesinlikle beyinsizce tuşa basarak düşmanları öldürüp ilerlediğiniz bir oyun değil. İlerleyen bölümlerde çok dikkat gerektiriyor ama temel hep aynı kalıyor.
Bunların haricinde oyun sadece karşımıza dövmemiz için düşman yollayan Double Dragon tarzı bir yapım değil. Hareketli platform öğeleri ve lazer tuzakları işin içine girdiğinde ninja reflekslerinize güvenerek hareket etmeniz ve aynı zamanda dövüşmeniz gerekiyor. Bu noktada çok zorlandığımı söyleyemem ama bölümleri “side scroll” sıradanlığından kurtarmış mı, kesinlikle evet.
Son olarak bence artık kendi başına ayrı bir sektör olan ve oyunların en önemli yanlarından birisi diyebileceğimiz müzikler… Bu konuda oyun kesinlikle çok iyi, Ali Barutçuoğlu kaliteli iş çıkarmış. Spotify Video Games listeme severek şarkıları ekledim.
Bundan sonrası için ne olabilir?
Anomaly Agent, Enis’in ve Phew Phew Games’in ilk oyunu için harika bir başlangıç olmuş. Yukarıda yazdığım bir iki tavsiyeden başka oyun hakkında söyleyebilecek bir şeyim yok, ki onlar da negatif değil yapıcı yorumlar.
Ben açıkçası Anomaly Agent’ın bir seriye dönüşeceğini, daha hızlı ve akıcı dövüş mekanikleriyle karşımıza tekrar çıkacağından eminim. Oyunlara her zaman fiyat/performans gözlüğünden bakarım. Nihayetinde oyun, istediği fiyatın karşılığında oldukça eğlenceli bir 5 saat geçirttiği için Steam yorumlarındaki o “Son Derece Olumlu” ifadesini sonuna kadar hak ediyor.
Elinize sağlık beyler, bence Agent 70’in hikâyeleri burada bitmez! Devamını heyecanla bekliyoruz.
Anomaly Agent
Anomaly AgentNesi İyi?
- Neon cyberpunk atmosferi ve absürt mizahıyla ilgi çekici bir dünya yaratılmış.
- Oyuncuyu ilk 15 dakikada içine çeken, esprili ve sıkıcı olmayan bir senaryo var.
- NPC'lerle konuşma ve puan kazanma sistemi, karakteri geliştirmeyi keyifli hale getiriyor.
- Farklı yetenekler ve kombolar, dövüşlere çeşitlilik katıyor.
- Ali Barutçuoğlu'nun oyun için bestelediği müzikler, atmosfere katkıda bulunuyor. Kötü Yanları:
Nesi Kötü?
- Dövüşler zamanla tekrarlayıcı hale gelebiliyor.
- Düşmanlar her zaman aynı taktikleri kullanıyor ve yeterince zeki değil.
- Platform öğeleri, oyuna daha iyi yedirilmiş olabilirdi.