Çok uzun bir bekleyişin ardından nihayet Dune 2’yi izledim. Herkesin sonda söyleyeceğini baştan söyleyeyim; ben filmi ilk film kadar beğenmedim. Hatta yer yer hayal kırıklığına uğradım. Ama bu film kötü demek değil. Film son on iki ayda izlediğim en iyi filmlerden biriydi ancak ilk filmle kıyasladığımızda bir tık geri kaldığını düşünüyorum.
Böyle düşünmemin sebebi beklentiler olabilir çünkü bir Dune hayranı olarak, ilk filme kelimenin tam anlamıyla hayran kalmıştım. Yönetmen Denis Villeneuve’un ortaya koyduğu hikaye anlatım dili bana çok iyi geçmişti bu nedenle de ikinci filme olan beklentim bir hayli arttı. Ancak aradığımı bulamadım. Beklentim bu kadar yüksek olmasaydı şu ankine kıyasla biraz daha fazla sevebilirdim filmi ancak yine ilk filmle aynı klasmana koymadım çünkü filmin eksik olduğu çok fazla yer vardı. Şimdi filmin eksik bulduğum yanlarına elimden geldiğince değineceğim ancak hayranları kızdırmamak için tekrar belirtmek istiyorum: Bence baya bir başarılı sadece ilk filmin bir tık gerisinde olduğunu düşünüyorum o kadar.
Canlar filmin en büyük eksisi bence yönetmenin hikayeyi hiç anlatmamasıydı. Yönetmen hemen her yerde “Bu kısmı nasıl olsa kitaptan biliyorlardır.” diye düşünmüş. İlk film, kitabı okumayan arkadaşlar için de keyifli, anlaşılabilir bir filmken bu film kitabı okumayan arkadaşları ciddi şekilde üzebilir. Ben geçen sene Dune evrenini anlatan birkaç içerik hazırlamıştım. O içeriklerde evren hakkında verdiğim bilgi, bu filmden alacağınız toplam bilginin yirmi katı ve bu rakamı asla abartmıyorum.
İlk filmin bittiği yeri hatırlayalım: Paul, Fremenlerin arasına kabul edilmek için bir ölüm kalım düellosu yapıyordu. Düelloyu kazanınca da Fremenler Paul’u ve annesini aralarına kabul edip Paul’a, Fremen yöntemlerini öğretmeye karar veriyorlardı.
Kitabı okuyan herkes gibi ben de ikinci filmin ilk yarısı Paul’un bu yöntemleri öğrenirken çektiği zorluklar, ikinci yarısı da geçen savaş olur diye düşündüm ama alakası yok. Paul’un eğitimine de savaşa da on dakika bile ayrılmamış.
Filmde ilk kez gördüğümüz bir karakter var. O karakteri tanıtmak için ayrılan süre Paul’un eğitimi için ayrılan sürenin iki katı.
Kaldı ki Paul’un hikayedeki önemi diğer karakterle kıyaslanamaz derecede önemli.
Bildiğiniz gibi Dune Part 2’ye Warner Bros doğrudan onay vermemiş, biraz ortamı gözlemlemişti. Bu sırada bizler sosyal medyadan dilimiz döndüğünce devam filmini istemiş, kendimizce kamuoyu oluşturmuştuk. Bu sırada Denis Villeneuve abi de Warner Bros ikinci filmi onaylasın diye “İkinci film çıkarsa bu film savaş odaklı olacak. İkinci film savaşa ayrılacak.” Vaatlerinde bulunmuştu. Warner Bros da filmi onaylamıştı. Ben dahil herkes de ikinci filmin gerçekten savaş odaklı olacağına inanmıştık. Hatta Miğfer Dibi Kuşatması’nı gölgede bırakacağı dahi söylendi. Ama ne o uzunlukta ne o doyuruculukta ne de o kadar berrak bir savaş sekansı yok filmde çok ve bunların üstüne neyin ne olduğu anlaşılması zor bir sekans vermiş bize Denis Villeneuve.
Daha sonra bu konuda çok daha detaylı ve spoilerli bilgiler vereceğim. Eminim kaçırmak istemezsiniz. Şimdilik kendimi ciddi ölçüde tutarak konuşuyorum. Spoiler’lı incelemede gerçekten daha ağır eleştirilerde bulunacağım.
Evren detaylarına tekrar dönmek istiyorum. Filmde evren neredeyse hiç anlatılmamış dediğim gibi ve ben bunu yönetmenin tembelliğine bağladım açıkçası. Denis Villeneuve çok ama çok sevdiğim bir yönetmen olsa bile burada oldukça kolaya kaçmış. Benim teorim şu: Denis Villeneuve ilk film çıkmadan önce sosyal medya hype’ını ve içerik üreticilerinin Dune evreni hakkında bilgi verme isteğini gözlemledi. Sonra dedi ki “Ben bu kısımları atlayayım nasıl olsa ikinci filme gelmeden önce herkes ya YouTube videosu izler ya da kitabı okur.” Kanıtlayamam ama bence buna benzer bir şey düşünmüş.
Ben filmi anlamakta hiç zorlanmadım ama basın gösteriminden çıktıktan sonra bir kaç sohbete katıldığımda pek çok kişinin filmi tam olarak anlayamadığını gördüm. Siz de benzer bir sıkıntı yaşayabilirsiniz. Örneğin bahsi geçen sohbette “Bu filmde de imparatoru göremeyeceğiz diye korktum.” gibi bir ifadeye yer vermiştim. “E zaten ilk filmde görmedik mi? O şişman adam imparator değil miydi?” yanıtını aldım. Evet gerçekten de o adam imparator değildi. O Baron Vladimir idi. Yani Arkonenlerin başı. Bu filmdeyse İmparator Shaddam’ı görüyoruz.
Gelelim oyunculuklara. Oyunculuklar cidden çok ama çok başarılıydı. İlk filmin incelemesinde uzun uzun Lady Jessica karakterine can veren Rebecca Ferguson’ı övmüştüm. Bu yüzden bolca eleştirilmiştim. Rebecca Ferguson’ı bu kadar fazla övmek hataydı. Kabul ediyorum. Kendi adıma o inceleme için herkesten özür dilerim. Şimdiki aklım olsa incelemenin tamamında Rebecca Ferguson’ı överdim çünkü cidden hak ediyor. Oyunculuğuna yönelik birkaç şey söyleyip konuyu noktalamak istiyorum. Canlar Hollywood’da yirmi filmde yer almış, “Ben iyi oyuncuyum.” diye gezen oyuncuların yarısı kariyeri boyunca Rebecca Ferguson’un göz kenarındaki kasları kadar oyunculuk sergilememiştir. Bu iddiamda da ciddiyim.
Lady Jessica’nın bu filmdeki önemi ilk filme göre çok daha fazla olsa da bu ekran süresine yansımamış. Maalesef ilk filme göre çok daha az görüyoruz Lady Jessica karakterini. Paul’u canlandıran arkadaş tıpkı ilk filmdeki gibi güzel bir performans sergilemiş. Ancak Zendaya her zamanki gibi ortalamanın bir tık altı, vasatın bir tık üstü bir performans sergilemiş. Ama zaten bir beklentim de yoktu açıkçası. Bence Zendaya bulunduğu yeri hak etmeyen, sadece doğru menajer ve PR ekibiyle çalışıp arkasına 3 IQ SJW’leri kattığı için rol bulmaya devam eden biri. O nedenle vasat bir performansa bile tamamdım. Neyse ki bir tık üstünü yapmayı başarmış.
Gelelim müziklere. İlk filmde eleştirilen zırt pırt devreye giren o ağıtımsı müzik bu filmde çok az kullanılmış. Ben stüdyonun, yönetmenin cidden bu konuda filmin tekrar alay konusu olmasını istemedikleri için bilerek o müziği fazla kullanmadıklarını düşünüyorum.
Sinemada İzlenir mi?
Canlar filmi eğer sinemada izleyecekseniz IMAX’te izlemeniz cidden çok daha iyi olur. Görüntüyü geçtim ses için IMAX’te izleyin filmi. Filmde “voice’un” kullanıldığı kısımlarda falan cidden etkileyici anlar yaşadık sinema salonunda ama gidip Mall of İstanbul’daki Cinetec’te ya da Torun Center’daki BiletiniAl gibi kalitesiz sinema salonlarında izlerseniz aynı etkiyi kesin olarak alamazsınız. Şimdilik kara liste bu kadar. Böyle giderse Vedat Milor’un yemek haritası gibi sinema salonları haritası gibi bir şey yapıp hangi sinemaya gidilir hangi sinemaya gidilmez gibi bir sistem geliştireceğim. Böyle tek tek isim vererek olmaz.
Michelin’deki gibi yıldız sistemi ya da Vedat Milor’daki gibi puan sistemi de olmayacak benim sistemimde.
Puanlar iyiden kötüye sırasıyla şöyle olacak: “Gidilir iyi sinema, gidilir idare eder, gidilir, gitmesen daha iyi, mutlaka alternatif bul ve son olarak bok gibi” yorum puanları olacak. Bu yazdıklarımı şaka maksatlı yazmaya başlamıştım ama sona doğru cidden kafama yattı. Sanki böyle bir şey cidden yapabilirmişiz gibi geliyor şu an. Ne dersiniz yapalım mı?
Son olarak şunu tekrar belirteyim canlar. Bakın ben filme kötü demiyorum. Filmden çok keyif aldım ama bence çok büyük eksikleri vardı. Artık oraları spoilerlı incelemede konuşuruz.
Şimdilik benden bu kadar. Spoiler’lı videoda tekrar görüşmek dileğiyle. Son olarak sevildiğinizi unutmayın ve eften püften şeyler için canınızı sıkmayın.
2 yorum
Açıkçası ortalama bir bir film izleyicisi olarak ne kitabını okudum ne de ilk filmden sonra onlarca video izleyip evreni anlamaya çalıştım. Bu yüzden ilk filmdeki abi bu kim neden böyle yapıyorlar gibi kısımlar beni sıkmıştı. Lakin ikinci filmde ise hem evren detayları daha anlayışılır geldi hem de izlemesi daha keyifliydi. ilk filmi izleyince ikinci film için heyecanlamışken ikinci filmi izleyince üçüncü filmi sabırsızlıkla bekliyorum.
Harika olmuş