“Neden Efsane” serisi sinema tarihine adını altın harflerle yazdırmış pek çok film ve diziyi gerek filmde yer alan metaforlar ve alegorik anlatımlar açısından gerekse filmi daha başarılı yaptığına inandığım teknik açılardan inceleyip, bu yanlarını açıklamayı hedefleyen bir makale ve video serisidir.
Canlar, naber?
Neden Efsane serisini takip eden yaklaşık 90 – 100 bin kadar insan var. Seriyi düzenli takip eden arkadaşlar mutlaka “Bu film sinema okullarında ders olarak okutulmalı veyahut okutuluyordur.” dediğimi duymuştur. Ancak şu an karşımızda öyle bir film var ki sadece sinema alanında değil pek çok farklı bölüm tarafından ders olarak okutuluyor. Öyle bir film düşünün ki hem sinema hem hukuk hem sosyoloji hem psikoloji hem antropoloji hem etik hem felsefe hem etik felsefesi ve sayamayacağım kadar çok disiplin tarafından öğrencilere ders olarak okutuluyor olsun. Öyle bir film düşünün ki Amerika’daki tüm mahkemelerin kararlarına kalıcı olarak etki etmiş ve gelecekte de kalıcı olarak etki edecek olsun. Öyle bir film düşünün ki içinde öylesine zaman geçirmek için konan tek bir cümle olmasın. Her bir cümle, her bir yan hikaye bir bütüne hizmet etsin. Her ne kadar tüm bunların kesişiminde bir film hayal etmek zor olsa da gerçekte böyle bir film var. Gelin neymiş bu filmi bu kadar özel yapan, inceleyelim.
Öncelikle sizi ilk oylamaya götürmek istiyorum. Gelin sahneyi dikkatli bir biçimde izleyelim. Bir şey dikkatinizi çekti mi? Suçlu bulunan 11 kişinin 6’sı ellerini direkt kaldırırken 5’i sonradan, çoğunluk bu yönde karar verdiği için sürü psikolojisine girerek ellerini kaldırıyor. Yani bu 5 kişi açık oylama değil de kapalı oylama yapılsaydı belki de suçsuz ya da en azından çekimser oy kullanacaktı.
Filmin bu sahnesi psikoloji derslerinde işlenir çünkü toplumdan ayrı düşme korkusu psikolojide tekrar tekrar kanıtlanabilen çok az olgudan biridir. örneğin zamanında Stanford Üniversitesi şöyle bir deney yapmıştı; insanlara bir takım test soruları sordular, bazıları basit genel kültür bazıları ise basit matematik sorularıydı. İnsanlar bu testleri büyük ölçüde doğru yanıtladılar ancak deneyin ikinci aşamasında aynı testi aynı kişilere bir grup eşliğinde yaptılar ve sonuçların grup olarak kararlaştırılmasını istediler ancak ufak bir deney için her seferinde sadece 1 kişi gözlemleniyordu. Diğer 11 kişi bizzat deney ekibindendi ve sorulan sorulara bilinçli olarak yanlış yanıtı vermişlerdi. En son deneyde gözlemlenen kişiye fikrini sormuşlar “Peki, sonuç ne?” derseniz evet, deneklerin %90’ından fazlası soruların cevabını doğru bildiği halde sırf topluluktan ayrı düşmemek için ilk 11 kişinin ortak cevabı neyse onlar da aynı cevabı vermişler. Üstelik daha önce testte de aynı soruların doğru cevaplarını verdikleri halde.
Filmden sonra buna benzer sürü psikolojisi üzerine sayısız deney yapıldı, sayısız makale yazıldı. Bugün bu sayede sürü psikolojisi ifadesini kullandığımda hepiniz üç aşağı beş yukarı ne anlam ifade ettiğini biliyorsunuz. İşte bu film psikolojik araştırmaların bu kadar yaygın olmadığı ve literatürde yer bulmadığı dönemlerde bu olgunun ne kadar önemli olduğunu ve nelere yol açabileceğine filmde yer verdi. Üstelik bunu insanların gözüne de sokmadı. Sadece dikkatli izleyenlerin anlayabileceği ölçüde odağı oraya kaydırdı. Tek bir sahne için uzun uzun konuştuğumun farkındayım ancak bu kadar efsane bir filmin hakkını da anca böyle veririz.
Hani “6 oy sürü psikolojisinden dolayı veriliyor, aslında bu 6 kişi o kadar da emin değil çocuğun suçlu olduğundan.” demiştim ya, bir sonraki oylamada çocuğun suçsuz olabileceğini düşünen jüri 8 “Yeniden oylayalım, eğer hala hepiniz aynı fikirdeyseniz itiraz etmeyeceğim. Ben de suçlu oyu vereceğim.” diyor ve yapılan kapalı oylama sonucunda 9 numaralı jüri suçsuz oyu veriyor. Ona neden oyunu değiştirdikleri sorulduğundaysa “Bu adam hepimize karşı çıkarak fikrini açıkça belirtti, topluma karşı bunu yapmak kolay değildir. Bu nedenle dinlenilmeyi hak ediyor diyor.”
Bu durumu bu kadar iyi ifade edebiliyor çünkü kendisi o an, 15 dakika önceki oylamada sürünün verdiği kararın dışına çıkamadığı için suçluluk hissediyor. İlk oylamaya geri dönüp tekrar bakacak olursanız Jüri 9’un suçlu oyu veren son kişi olduğunu görürsünüz. Üstelik el kaldırış şeklinden bile bunu istemeye istemeye yaptığını kolayca fark edebilirisiniz.
Hatta oy verirken sol tarafa baktığı için Jüri 8’in oyunu görmediğini ve sonradan Jüri 8’in suçsuz oyu verdiğini anladığındaki şaşkınlığını dikkatli bakarsanız fark edebilirsiniz. Burada kelimenin tam anlamıyla Jüri 9’un ağzı açık kalıyor. İşte belki de oy kullanmadan önce Jüri 8’in de suçsuz oyu kullandığını bilse en başından o da suçsuz diyecekti, orasını bilemiyoruz. Ancak burada topluma karşı çıkmaya korktuğu için bir sonraki oylamada Jüri 8’e tam da bu nedenle destek verdiğini biliyoruz.
Film çekimleri sırasında klostrofobinin insanlara aktarılabilmesi için filmde çekim açıları oldukça aktif şekilde kullanılmış. Filmin başlarında göz üstü mesafede olan kamera yavaş yavaş aşağı inerek önce göz seviyesine, ardından da göz altı seviyeye çekilmiş. Bu sayede izleyicilere zaman geçtikçe daha klostrofobik bir his aktarılmaya çalışılmış. Film, izleyicilerin de kendisinin o odada kapalı kaldığını ve mahkeme sonuçlanmadan sizin de o odadan çıkamayacağınızı hissettirmeye çalışmış. Yönetmen bunun yanı sıra izleyiciye bungunluk hissini yaşatmak için özellikle vantilatörün çalışmadığını göstermiş ve tekrardan özellikle oylar altıya altı duruma geldikten sonra vantilatörün düzeldiği sahneyi eklemiş. Bu sahneyle birlikte filmin başından beri Jüri 8 ile empati yapan izleyicinin biraz ferahlayıp rahatlaması istenmiş.
Gelelim filmde beni en çok etkileyen ancak çoğu insanın izlerken fark etmediği o sahneye. Filmi izlerken yönetmenin bu sahne ile neyi amaçladığını anlamamış olabilirsiniz.
Jüride çocuk için suçlu oyu veren kişilerin kendilerince makul sayabilecekleri birkaç delil vardı ancak bu delillerin açık ara en önemlisi cinayeti çocuğun işlediğini gördüğünü söyleyen kadındı çünkü o delil çocuğu merdivenden kaçarken gören yaşlı adamın delilinden de çocuğa aynı bıçaktan sattığını söyleyen emanetçiden de önemli. Bunun sebebi doğrudan kanıt olması, bizzat olay yerinde olan birinin olayları gördüğünü iddia etmesine dayanıyor. Jüri 8 görgü tanıklarının da hata yapabileceğini söylüyor. Ancak Jüri 3, Jüri 7 ve Jüri 10 buna şiddetle karşı çıkıyorlar.
Bundan yarım saat kadar sonra ise Jüri 7 diğer jürilere bar numarası olarak geçen bir numara gösteriyor. Jüri 2’ye diyor ki “Havaya para atacağım ve bir elimle tutacağım, hangi elimle tuttuğumu bakalım bilecek misin?” Jüri 2 tüm dikkatini sadece 20 santim ötede duran bozuk paraya yoğunlaştırdığı halde Jüri 7’nin bozuk parayı hangi eliyle tuttuğunu göremiyor ve Jüri 7 burada insanların görgü tanıklığının kesin olmadığını bir oyun aracılığı ile kanıtladığı halde iki olay arasındaki bağlantıyı kuramıyor. Jüri, yaşlı sayılabilecek bir kadının karşı binadaki cinayeti o an önünden geçen bir banliyö treninin camından görebileceğine inanıyor ve bu görgü tanığının şahitliğinden en ufak bir şüphe bile duymuyor.
Size filmde Jüri 8’den sonraki en önemli jürinin kim olduğunu sorsam yanıtınız ne olurdu? Cevap kişisel deneyimlerinize göre değişebilir ancak bana kalırsa Jüri 4, Jüri 8’den sonraki en önemli kişi çünkü Jüri 4’ün çocuğun suçlu olduğunu düşünen kişiler arasında özel bir yeri var. Jüri 3 kendi oğluna öfkesini mahkemede kusarken Jüri 7 akşam izleyeceği beysbol maçı için gerekirse bir değil daha fazla masum kişiyi ölüme gönderebilecekken Jüri 10 ise yıllardır içinde biriktirdiği ırkçılığı kusarken izleyicinin gözünde suçlu oyu veren jürilerin kötü insanlar, suçsuz oyu veren jürilerin iyi insanlar olduğu algısının oluşması işten bile değil. Sanki “Suçlu.” diyenlerin tamamı bunu kendi şahsi nedenlerinden yapıyormuş gibi bir algı oluştursa da filmin kültürel etkisi sadece ve sadece suçlulara “Suçlu.” demenin ayıplandığı bir yönde evirilebilirdi. İşte burada Jüri 4 devreye giriyor, baştan beri suçlu oyu veren Jüri 4 diğerlerinin aksine bu kararı kişisel deneyimlerine göre vermiyor. Gerçi Jüri 4’ün borsacı olduğunu ve hayatını ihtimalleri değerlendirerek kazandığını düşünecek olursak onun da kişisel deneyimlerini kullandığını söyleyebiliriz. Olabildiğince rasyonel şekilde ihtimalleri göz önünde bulundurarak hareket ediyor, sinirlenmiyor ve öfkelenmiyor. Jüri 10 ırkçılık yaparken ona sesini kesmesini o söylüyor. Oyunu uzun süre o ana kadar en muhtemel durum o olduğu için değiştirmiyor. Diğerleri gibi bunu inada bindirdiği için değil. Burada Jüri 4’ün tam olarak yaptığı şey, Jüri 8’e bir zıt kutup oluşturmak. Jüri 8 olabildiğince mantık ve saygı sınırları içerisinde kalarak sanığın suçsuz olduğunu iddia ederken Jüri 4’te yine olabildiğince mantık ve saygı sınırları içerisinde kalarak suçlu sanığın suçlu olduğuna işaret eden delilleri tek tek izahı ile açıklıyor.
Jüri 4 eğer filmde olmasaydı suçlu oyu veren herkesin canavarlaştırılması işten bile değildi. Jüri 4 film boyunca bir kez bile diğer jürilere hakaret etmiyor, bir kez bile onları aşağılayıp yaftalamıyor ve bir kez bile sükûnetini bozmuyor çünkü diğer jürilerin aksine borsacı olmasından mütevellit verdiği kararları bireysel içgüdü ile değil bir olasılık hesabı üzerinden veriyor. Bu da onun vicdanını rahatlatıyor. “Acaba yanlış bir tercih mi yapıyorum?” demiyor, “İhtimal böyle gösteriyor, şu an için bu oy en doğrusu.” diyor. Bu konuda vicdanı o kadar rahat ki yazın ortasında pervanesi çalışmayan bir odada bir damla ter bile dökmüyor. Diğer jürilerin terleri çok rahat bir şekilde görünür hale gelmişken o tek damla bile terlemiyor. Öyle ki jürilerden biri ona “Sen hiç terlemez misin?” diye bir soru soruyor. O da “Hayır, terlemem.” diyor ve terlemiyor da. Ta ki kendinden ilk kez şüphe edene dek. Jüri 4 “Çocuk sinemada olduğunu söyledi ancak polisler sorunca filmin adını hatırlamadı.” dediğinde Jüri 8 ona diyor ki “Sen üç gün önce neredeydin?” Jüri 4 “Sinemada.” Diyor. “Hangi film vardı?” diyor Jüri 4 kendinden emin şekilde filmi söylüyor. Jüri 8 “İkinci film neydi?” diye soruyor, Jüri 4 afallıyor. Önce adını yanlış hatırlıyor, sonra da oyuncuları. Ve işte Jüri 4 ilk ve tek ter damlasını orada döküyor. Üstelik pervane çalışıp odayı serinlettikten ve yağmur başlayıp havadaki nemi azalttıktan sonra bu yaşanıyor.
Jüri 4 aynı zamanda olayın finale bağlanmasında da önemli bir yere sahip. Suçlu oyu veren son üç kişiden biri Jüri 4 ve Jüri 4, ikinci büyük şaşkınlığını kadının aslında gözlük kullandığını anladığında oyunu suçsuzdan yana değiştirip sebebini şöyle açıklıyor; “Artık ben de makul bir şüpheye sahibim.”
Bakın, dikkat ederseniz “Ben de artık suçsuz olduğuna inanıyorum.” demiyor. Çünkü o gerçeği bilemeyeceğini çoktan kabullenmiş. O andan sonra sadece profesyonel bir borsacı edasıyla düşünüyor ve o an elindeki verilere göre en makul seçeneğe parasını yani oyunu yatırıyor. Dünyanın en önemli ekonomistlerinden Robert Solow’un bir sözüne alıntı yapmak istiyorum. “En makul seçeneğe oynayan borsacıların hisse hakkında neye inandıklarının bir önemi kalmaz.”
Son olarak Jüri 4 hakkında bir bilgi daha ekleyeyim. Jüri 4, kadının gözlük kullandığı anlaşılınca “Çok tuhaf ama bunu daha önce düşünmemiştim.” deyip şaşırıyor çünkü o ana kadar kafasında tüm olası senaryoları yani tüm ihtimalleri değerlendirdiğini varsayıyor ancak kendisinin bile değerlendiremeyeceği kadar farklı bir ihtimalin kapısı açılınca şaşırıyor.
Gelelim Jüri 8’in tuzaklarına. Jüri 8 empati yapmayı reddeden Jüri 3’ü iki kez tuzağa düşürüyor. İlki yaşlı adamın ifadesinde oluyor. Yaşlı adamın kapıya kaç saniyede yürüdüğünü tartıştıkları sırada Jüri 3 bu tartışmanın boşuna olduğunu ve yaşlı adamın şahitliğinin su götürmez bir gerçek olduğunu söylüyor. Ancak Jüri 8 bunu simüle etmeye çalışmadan hemen önceki tartışmada mahkemede yaşlı adamın 15 saniyede yürüdüğünü söylediği konusunda ısrar edince “Bunu ölçmek imkansız, adam bunu hesaplayamazdı.” diyor. Jüri 9 “Hayır, tanık 15 saniye olduğundan emindi.” diye ekleyince Jüri 3 boş bulunarak kendi tezini çürüten bir cümle kullanıyor “O yaşlı biri, yaşlı bir adamın bazen kafası karışabilir. Hangi konuda o kadar emin olabilir ki?”
Bunu söyler söylemez cümlenin ucunun nereye gittiğini anlayan Jüri 3, bir süreliğine kendini düşürdüğü duruma hayret ederken sessiz kalıyor. Bu Jüri 8’in Jüri 3’e empati kurması için hazırladığı ilk tuzaktı. İkincisi de neredeyse bire bir aynı.
Jüriler kendi arasında tartışırken jürilerden biri yaşlı adamın çocuğu “Seni öldüreceğim.” diye avazı çıktığı kadar bağırdığını duyduğunu söylüyor. Jüri 8 ise “Bunu yaşlı adamın banliyöden duyması çok zor, duysa bile bu cümleyi hepimiz 100 kere kullanmışızdır.” diyor. Jüri 3 de diyor ki “Ama çocuk avazı çıktığı kadar bağırmış, bu şekilde söylendiyse muhtemelen bunu yapacağını düşünürüm.”
Sadece birkaç dakika sonra Jüri 8 Jüri 3’ü sadist ve intikamcı olmakla suçlayınca Jüri 3 kontrolü kaybedip Jüri 8’e saldırmaya çalışıyor ve avazı çıktığı kadar “Bırakın, onu öldüreceğim.” diye bağırıyor.
Tam bu esnada soğuk kanlılıktan taviz vermeyen Jüri 8 “Bunu gerçekten yapacağın için söylemiyorsun, değil mi?” diyor ve Jüri 3 tekrar kendi tezini istemeden de olsa çürütüyor.
Tüm bu tartışma temelde üç farklı kanıta indirgenmiş durumda. Bir, çocuğun bıçak aldığını teşhis eden emanetçi ve bu bıçağın aynısı ile babasının öldürülmesi. İkinci büyük kanıt alt kattaki yaşlı adamın duyduğunu iddia ettiği sesler. Üçüncü büyük kanıt ise kadının gördüğünü iddia ettiği şeyler. Jüri tartışması da bu üç kanıt üzerinden seviye atlıyor ve gelişiyor.
İlk olarak Jüri 8’in cebinden birebir aynı bıçağı çıkartması, diğer jürilere ilk kez gerçekten şüphelenmelerini sağlayacak bir şey veriyor ve “Acaba mı?” sorusunu sorduruyor.
Ardından Jüri 3’ün Jüri 8’e “Seni öldürürüm.” diye bağırması, yaşlı adamın söylediklerini boşa çıkartıyor ve burada jürilerin çoğunluğu suçsuz olduğunu düşünmeye başlıyor. Son olarak kadının gözlük kullandığını anladıklarında olay artık bir sonuca bağlanıyor ve kalan tüm jüriler ikna oluyor.
Gelelim zaman baskısına. Oylamalardan birinde Jüri 12 ne oy vereceğini düşünmeye başlıyor. Sıra ona gelene kadar da karar veremiyor. Ona birkaç kez oyu sorulunca hala karar verememiş olduğu için son verdiği oyu tekrarlıyor. Bu da zaman baskısının insan hayatını etkileyecek hususlarda ne kadar önemli olabileceğini gösteriyor. Biz jürili bir hukuk sisteminde olmadığımız için hukukta zaman baskısının nelere yol açabileceğini gözlemleyemesek de eğitim ve bilhassa sınav sistemimizde bunu oldukça net şekilde gözlemleyebiliyoruz. Bu arada “Türkiye’de neden jüri yok da Amerika’da var?” derseniz onu da açıklayayım.
Türkiye, Kara Avrupa Hukuk Sistemi’ne bağlı. Kara Avrupa Hukuk Sistemlerinde hakim olur. Anglosakson hukuk sistemlerindeyse hakim olmaz, yargıç olur. Evet, biliyorum şu ana kadar birçoğunuz ikisini aynı zannediyordunuz ama değil çünkü yargıçlar jüri ile birlikte çalışır. Yargıç, jüri onu suçlu bulduğu takdirde ne ceza vereceğine karar verir, hakim ise hem suçlu olup olmadığına hem de cezasına karar verir. İşte size ortamlarda satılacak bilgi. Artık “Ben sapyoseksüelim.” dedikten sonra kız tavlamak için mi kullanırsınız, arkadaşlarınızla takılırken önce yargıçla hakimin ayrı şeyler olduğunu iddia edip arkadaşlarınız inada bindirince bunu gerçek bir iddiaya dönüştürüp arkadaşlarınızın size yemek ısmarlamasını mı sağlarsınız, orasını bilmem. Ama mutlaka kullanırsınız bir şekilde.
Gelelim değineceğim son kısma. Ben hep ne derim? Bir film gerçek hayata etki edemiyorsa o film efsane değildir. Bu film koca bir hukuk sistemine etki etti. Bizzat Amerikan federal devletinin yayınladığı verilere göre 60’ların ikinci yarısından sonra jürilerin tartışma süresi katbekat artmış, mahkeme sonucuna alelacele karar vermek yerine bunu uzun uzun tartışmaya başlamışlar. “Ama film daha eski. 60’lar ne alaka?” diyorsunuz. Sebebi şu; film ilk çıktığında gişe başarısı neredeyse hiç yok, film sonradan televizyonda yayınlanmaya başlayınca kültleşip ünleniyor.
Bu arada o dönemler kadınlar ve siyahiler jüri olarak çağrılmıyorlardı. Buna rağmen odada kadınlar tuvaleti vardı. Filmin çıktığı yıl olan 1957 yılını baz alacak olursak filmin bu özellikleri ile çağının çok ötesinde olduğunu, hatta kelimenin tam anlamıyla zamansız bir film olduğunu görebiliriz. Jüri 7’nin 27 kez saate bakıp mahkemeyi umursamaması, filmin başında Jüri 3’ün “Mahkemede neredeyse uyuyacaktım.” demesi gibi herkesin yakalayabileceği detayları bilinçli olarak pas geçiyorum. Bunları herhangi bir incelemeden öğrenebilirsiniz zaten.
Bir sonraki incelemede görüşmek dileği ile hoşça kalın, iyi ki varsınız.