Canlar n’aber?
İnceleme, 3 Cisim Problemi’nin adına yakışacak şekilde üçe böldüm. İlk bölümde doğrudan dizinin izlenebilir olup olmamasından bahsedeceğim. Bu kısımda diziden ya da kitaptan spoiler vermeyeceğim. İkinci kısımda kitabın konusundan ve ne kadar başarılı bir yapıt olduğundan bahsedeceğim. Son kısımda ise kitap ile diziyi kıyaslayacağım. Şimdi hazırsanız başlıyoruz.
Bu dizi izlenir mi? Evet izlenir. Her ne kadar yer yer kitabın dışına baya bir çıkılmış olsa da yapılan değişiklerin bir kısmının zorunlu olduğunu ve yerlerinde olsam benzer kararlar alacağımı düşünüyorum. Dizi görsel efekt, oyunculuk gibi genelgeçer hemen her kategoride fena bir iş ortaya çıkarmamış. Duymayan arkadaşlar için bir bilgi daha vereyim. Dizinin yapımcıları Game of Thrones’un yapımcıları. Yapımcılar Game of Thrones’tan sonra kendilerini tekrar zirveye taşıyabilecekleri bir dizi projesi geliştirmek istemişler. Akıllarına da 3 Cisim Problemi gelmiş. İyi de olmuş.
Ben zamanında 3 Cisim Problemi’ni okumuştum. Kitabın sonunda meraktan kudurmama rağmen devam kitaplarını okuyamadım çünkü devam kitapları henüz Türkçeye çevrilmemişti. Benim İngilizcem de İngilizce okumaya yetmiyordu. Üstelik kitaptaki on ismin dokuzu Çince olduğu için hiç cesaret edemedim. İngilizce versiyonuna daha sonraları devam kitapları da Türkçeye çevrilse de aklımdan çıktığı için okumadım ama diziyi izleyince beni kitaba bağlayan şeyi bir kez daha hatırladım. Canlar buradan sonra dizinin konusunu biraz anlatmaya başlayacağım her ne kadar spoiler vermemeye çalışacak olsam da ufak tefek bir takım bilgiler vereceğim bilginiz olsun.
Dizi de kitap da üç ana bölümden oluşuyor. İlk bölüm Çin kültür devrimini oldukça sert bir şekilde konu alıyor. Zamanında kültür devrimi yaşanmasının hemen ardından kendilerini çok zeki zanneden aptal komünistler mutlak otoriterliği çözüm sanmış ve otoriterlikle bilimi bile dizginleyebileceklerini sanmışlardı. Örneğin o dönem Amerika’ya gidip Amerikanlarla çalıştığı için Einstein Çin’de Deccal’le eş anlamlı kullanılıyor. Einstein’ın ve Amerika ile iş birliği yapan istisnasız her bilim adamının keşifleri, çalışmaları Çin’de ayıplanıyordu.
Bu arada şuan kitaptan bahsetmiyorum. Cidden bir ara Çin’de böyle bir şey yaşandı. Tırnak içinde batılı bir takım bilim adamları ile bilimsel bilgi transferi için mektuplaştığı kanıtlanan bilim adamlarını astı Çin komünistleri. Çinliler bir zamanlar Einstein’ın izafiyet teorisi gibi teorileri sırf aptallıklarından itiraz edip sanki o bilimsel bulgular hiç yokmuş gibi davranırlarsa o bilimsel bulgular ortadan kaybolup farklı bir gerçeklik oluşturacak sandılar ama tabi ki durum böyle olmadı çünkü ister kominizim ister din -ne olduğu fark etmez- eğer bir olgu bilimle yarışıyorsa eninde sonunda kaybetmeye mahkumdur. Ama cahil insanlar yine de bununla savaşmaya devam edip müfredattan evrimi falan kaldırtırlar sanki evrimi çocuklara öğretmeyince Adem’le Havva çocuklara daha mantıklı gelecekmiş gibi.
İşte Türkiye’nin günümüzde yaptığı bu bilim sansürünün çok ama çok ağırını zamanında Çin de yapılmıştı. O dönümler Çin’de bu metinleri yazsam tartışılmaz bir şekilde öldürülürdüm. Neyse ki Türkiye henüz o raddeye ulaşamadı.
İşte kitap bu kültür devrimi sırasında babası sırf bilim insanı olduğu için öldürülen başka bir bilim insanının ışığında başlıyor.
Kültür devrimini iliklerine kadar yaşayıp tüm insanlıktan ümidini kesen bir bilim insanı bir gün uzaylılarla iletişime geçmenin bir yolunu keşfediyor ve dananın kuyruğu orada kopuyor çünkü uzaylılara gönderdiğimiz sinyale cevaben uzaylı dostumuzdan gelen cevap şu: “Sakın bir daha iletişime geçmeyin. Sakın bu mesaja yanıt vermeyin. Mesajınızı ben fark ettiğim için çok şanslısınız. Sakın bunu tekrarlamayın. Sizin için de bizim için de iyi olmaz.” diyor.
Her ne kadar aşırı korkutucu bir cevap olsa da komünist devrim yüzünde hayatı mahvolmuş arkadaşımız insanlardan daha gelişmiş bir medeniyetin bizim tek şansımız olduğunu düşünerek cevap veriyor. Ve koca bir medeniyet bizim varlığımızı öğreniyor. İşte kitabın ve dizinin asıl konusu bundan ibaret. “Kozmik ölçekte götümüzün dibinde sayılabilecek kadar yakın, sadece dört ışık yılı uzakta başka bir zeki yaşam formuyla karşılaşırsak ne olur? İnsanlık olarak ne tepki veririz. Barışçıl şekilde yaşayabilir miyiz? Yaşayamaz mıyız? İki tür de kendi çıkarlarını maksimalize etmek için birbirlerini yok etmek zorunda mı yoksa bir çıkar yol sağlanabilir mi?” gibi pek çok etik ve felsefi soruya yanıt arıyor kitap. Dolayısıyla da dizi.
Canlar ben açıkça söylüyorum. Bu kitap benim okuduğu en en en iyi bilim kurgulardan biri
Zira kitabın yazarı Çinli abimiz benim gözümde çoktan adını H. G. Wells, Jules Verne, Arthur C. Clark, Asimov, ve Frank Herbert gibi en efsane bilim kurgu yazarları arasına altın harflerle yazdırmış durumda. Yani kitap o kadar iyi. Peki kitapta işlenen konu ne? Tamam insanlığın uzayla ilk teması falan filan dedik ama bu kadar basit değil tabi ki.
İnsanların ilk kez iletişime geçtiği medeniyet 3 cisim probleminden mustarip bir medeniyet. Peki bu ne demek? Gelin sizle biraz bilimcilik oynayalım. Newton’u bilirsiniz. Medeniyetimize çağ atlatacak temel fizik denklemlerinin geliştirerek Güneş’in, Ay’ın, Mars’ın, Venüs’ün ve fazlasının yörüngelerini hesaplamamızı sağladı. Pek çoğu günümüzde bile lise düzeyinde halen iş gören denklemler geliştirdi.
İşte biz bu Newton fiziği denklemlerini baz alarak birbiri etrafında dönen iki gök cisminin hareketlerini inanılmaz bir doğrulukta hesaplayabiliyoruz. Örneğin önümüzdeki bin yıl boyunca kaç kez güneş tutulması olacak, kaç kez ay etrafımızda dönecek bunları hesaplamak bizim için çocuk oyuncağı. Ancak iki gök cisminde kusursuz ilerleyen bu denklemler işin içine üçüncü bir gök cismi girince işlemiyor. Örneğin Dünya’nın etrafında yaklaşık Mars büyüklüğünde bir gezegen daha olsaydı ve Ay, Dünya ve Mars büyüklüğündeki gezegen birbirlerinin etrafında dönselerdi binlerce yılı geçtim bir yıl sonra bile ne durumda olacağını tam olarak bilemezdik.
E hem Ay’ı hem Güneş’i hem Dünya’yı hesaplayabiliyoruz diyorsunuz ama bu hesaplamalarda Dünya tek başına hesaplanmıyor. Dünya ile Ay stabil bir görüngeye sahip olduğu için simülasyonlarda birleşik kütleleri hesaplanarak ilerleniyor.
Gezegenler üzerinden anlatınca çok karışık oldu bence. Gelin Güneş üzerinden anlatalım. Bizim Güneş’imiz tek bir yıldız. Ancak evrendeki pek çok yıldız tek başına değildir. Genelde ikili hatta yer yer üçlü yıldız sistemleri şeklindedir.
İkiliyse sorun yok. Yine yılları, mevsimleri gezegeninizin yörüngesini hesaplamak çok kolay ama üçlü bir yıldız sistemindeyseniz yandınız. Çünkü hiçbir zaman ne kadar gelişmiş bilgisayarlarınız olursa olsun gezegeninizi ve yıldızlarınızı kapsayacak bir görünge modeli geliştiremezsiniz. Bir gün sonra güneşlerden birine çok yakın geçip kavrulabilirsiniz. Dört yıl sonra sistemin dışına itilip donabilirsiniz. Daha da kötüsü bunu hiçbir zaman hesaplayamazsınız. Dört yıl sonra gezegeninizin donacağını sonra tekrar çözüleceğini bilseniz belki önlem alabilirsiniz ama maalesef kaos teorisinden dolayı bunu hiç bir zaman hesaplayamazsınız.
Şimdi hava durumu ya da zar gibi örneklerle kaos teorisini de anlatmaya çalışırdım ancak onları bilim insanlarına bırakmak gerek. Neyse kitapta insanlığın iletişim kurduğu ilk medeniyet 3 yıldızlı bir Güneş sisteminde yer alıyor. Dolayısıyla bunların gezegenleri kaos içinde. Her ne kadar bilimsel olarak büyük bir ilerleme sergileseler de defalarca kez büyük felaketler yüzünden sıfırlanma yaşamışlar. Medeniyetin tek derdi “Kaos başlamadan önce ne kadar bir süreliğine stabil bir gezegene sahip olacağız da medeniyetimizi ilerleteceğiz?” İşte bunlar bu gezegen sorunlarıyla cebelleşirken Çinli bilim insanlarından bir mesaj alıyorlar “Merhaba biz dünyalıyız.” diye.
O medeniyet açısından dünyayı bir hayal etsenize. Milyonlarca hatta milyarlarca yıldır yörüngesi neredeyse hiç değişmemiş, kendi gezegenlerine göre olağanüstü derecede stabil, gezegenin yüzeyinin en sıcak ile en soğuk noktası arasındaki fark yüz dereceyi bile bulmuyor.
Siz olsanız ne yaparsınız? Eninde sonunda yok olacak gezegeninizde zar atmaya devam mı edersiniz yoksa cennete seyahat mi etmek istersiniz?
Kitap o kadar muhteşem bir kitap ki cidden şu ana kadar anlattıklarım genel hikaye perspektifinde devede kulak bile sayılmaz. Ben kaç kez kitabı okuduktan sonra arkadaşlarla kitapta olan olaylar üzerine saatler süren etik felsefesi tartışmaları yaptığımı bilmiyorum. Kitap sadece bu konuları ele almasıyla değil komplekslik seviyesi ile de çok ama çok ilerde. Bir bakıyorsunuz kaos teorisi, bir bakıyorsunuz Fermi paradoksu, bir bakıyorsunuz “Kansız devrim olmaz!” üzerinden devrim etiği, bir bakıyorsunuz bilimsel etik, bir bakıyorsunuz “Çoğunluğun hayatı için küçük bir grup öldürülebilir mi?”, bir bakıyorsunuz daha konuları sayarken bile yoruluyorsunuz.
Gelin şimdi kitap ile diziyi kıyaslayalım incelemenin başında söz verdiğim gibi. Canlar hani genel olarak ben çok kez kitaplarla orijinalliğin korunması gerektiğini, kitapta biri erkekse erkek kalması gerektiğini, kadınsa kadın, çocuksa çocuk zenciyse zenci, beyazsa beyaz kalması gerektiğini savunuyorum ya. İşte bu dizide de yine bu duruma dikkat edilmemiş. Çünkü kitap Çin’de geçtiği için kitapta yer alan pek çok kişi Çinli. Ama dizide uluslar arası bir karma yapmışlar. Çoğu aptal SJW’nin düşündüğü gibi ben sadece orijinalinde açık tenli olan karakterlerin siyahi olmasına karşı değilim. Biri orijinalde Asyalıysa bence Asyalı şeklinde kalmalı.
Bir diğer büyük değişiklik ise şu: dizide normalde uzun süre bir araya gelmeyecek olan bir takım bilim insanları sanki zaten hep birlikteymiş gibi gösterilmiş. Ama bu değişikliği biraz hak verdim. Ben olsam sanırım ben de benzeri bir tercih yapardım hikayenin temposunun hızlı ilerlemesi açısından.
Ben sadece intihar olaylarının yeterince iyi aktarılamadığını düşünüyorum. Çünkü kitapta intiharların işleniş tarzı beni çok etkilemişti. Dizide “Allah Allah son zamanlarda bilim insanları çok intihar ediyor.” temasında işlenmiş. Genel kitleye anlatması kolay olsun diye çok çok basitleştirilmiş olay.
Ama bence kitaba bir tık daha fazla benzeyen bir kurguda ilerleyebilirdi her şey. Yine kitaba göre bilimsel alt yapı dizide çok pas geçilmiş. Kitapta çok detaylı bilimsel açıklamalar yer alırken dizide buraları pas geçip benim gibi YouTuberlara paslamışlar işin çoğunu. Örneğin kaos teorisi dizide anlatılmadığı için neden 3 cismin yörüngesinin hesaplanamadığından da bahsedilmemiş. Bununla ilgili birkaç cümle konulmuş sadece. Ama yine de tüm eksikliklerine rağmen dizinin çıkmasına sevindim.
Biraz karmaşık bir inceleme oldu farkındayım ama bir yandan bir takım olayların alt yapısını anlatmam gerekti bir yandan çok hevesinizi kaçırmamaya çalıştım derken biraz anlatımım çorbaya dönmüş olabilir. Lütfen siz bu konuda kusuruma bakmayın.
Unutmayın ki çok seviliyorsunuz.