“Neden Efsane” serisi sinema tarihine adını altın harflerle yazdırmış pek çok film ve diziyi gerek filmde yer alan metaforlar ve alegorik anlatımlar açısından gerekse filmi daha başarılı yaptığına inandığım teknik açılardan inceleyip, bu yanlarını açıklamayı hedefleyen bir makale ve video serisidir.
Canlar n’aber?
Buz Devri’ni uzun yıllar sonra incelemesini yapmak üzere yeniden izlemeye koyuldum. Filmi açtığımda büyük bir sürprizle karşılaştım. Film sadece yetmiş dakikaydı. Altını çiziyorum sadece yetmiş dakika ve buna sincapla fare karşımı olan dostumuz Scrat’in sahneleri de dahil. Oraları da yok sayarsak filmin ana hikayesi sadece altmış dakikadan oluşuyor. Bu durum beni şaşırtmakla kalmadı pek çok şeyi sorgulamamı da sağladı. Örneğin bir saatlik filmin içinde üç farklı karakterin karakter gelişimi ne zaman işlenmiş ve bu nasıl başarılı bir şekilde yürütülmüş? Bu bir hayli ilginç. Günümüzde yüz seksen dakikalık filmlerde bile nadiren gördüğümüz karakter gelişimlerini burada altmış dakikada görmek üstelik sadece esas karakter sayılabilecek Mamut ’un değil de tüm ekibin karakter gelişim süreçlerini adım adım görmek cidden takdire şayan.
Örneğin Diego’yu ele alalım. Diego filmin başında bebeği öldürmeye çalışan bir sivri diş iken film boyunca adım adım kendi sürüsünden uzaklaşıp yeni sürüsüne bağlanmasını görüyoruz. En önemli kısım ise bu sürecin aniden olmaması. Kendi içinde birden fazla motivasyona sahip bir karakter gelişim süreci işlenmesi. Örneğin ekip buzul madene girip orada çizimlere baktığında Diego geçmişte Manfred’in bir aile olduğunu ancak bir grup homo tarafından öldürüldüğünü öğreniyor. Bunun üzerine bir tür empati yaparak üzülüyor. Daha sonrasındaysa Mamut ’un onu kurtarmak için canını riske attığını görünce bir değişim daha yaşıyor. Böyle böyle irili ufaklı pek çok olayın ardından Diego kendini yeni sürüsüne daha çok ait hissediyor. Bakın tüm bu süreç altmış dakikaya sığdırılmış. Beni tekrar tekrar şaşırtan bu olduğu için tekrar tekrar vurgulayıp önemini anlamanızı sağlamak istiyorum
Aynı kişisel gelişim yolculuğu Mamut’ta da var. Öncelikle filmin verdiği bir bilgiyi aklımızda tutalım. Sivri diş sürüsü kendi arasında konuşurken “Hiçbir mamut yalnız dolaşmaz.” Diyor. Bunun üzerine içlerinden biri “Ama bu dolaşıyor.” yanıtını veriyor. Yani mamutumuzun yalnız olması için özel bir sebep olduğunu, normalde hiçbir mamutun yalnız seyahat etmediğini bu sayede öğreniyoruz.
Mamut filmin başında herkes güneye göç ederken kuzeye doğru hareket ediyor. Bunun sebebini başta Manfred’in yalnız takılmayı sevmesinden kaynaklı sanıyoruz ancak durum o kadar basit değil. Manfred pek tabii güneyde de yalnız takılabilirdi ama o özellikle bir yere gitmek istedi. Hatırlayın filmin başında Sid gergedanlardan kaçarken Manfred ile karşılaşıyordu. Daha doğrusu ona arkadan çarpıyordu. Mamutumuz bir uçurumun kenarından aşağı bakarken karşılaşıyorlardı ilk olarak. Filmin ortalarında ise mağarada mamutumuzun daha önce bir ailesi olduğunu ancak bir homo grubu tarafında avlandığını görüyoruz daha da önemlisi bir uçurumun kenarında avlandığını görüyoruz. Evet doğru tahmin ettiniz tam da Sid ile ilk kez tanıştıkları uçurumun kenarında. Mamutumuz en iyi ihtimalle ailesinin öldüğü yeri ziyaret edip onlar için yas tutmak istemiş en kötü ihtimal ise bir hayli üzücü. Film bize net bir bilgi sunmasa da şöyle bir bilgi mevcut. Normalde stüdyo bu filmi bir dram filmi olarak senaryolaştırmış ancak sonradan maddi endişeler nedeniyle dram kısımları azaltılarak çocuklara daha uygun hale getirilmiş. Yani muhtemelen mamutumuz Manfred’in uçurumdan aşağı baktığı kısımda aklından intihar etmek geçiyordu ancak Sid son anda yetişerek dolaylı yoldan da olsa buna engel oldu.
Benim cidden bir animasyondan beklediğim en önemli şey bu. Farklı anlam katmanlarında hem çocuklara hem yetişkinlere hitap etmek. Bildiğiniz gibi animasyonlarda dublaj çok önemlidir bu nedenle stüdyo dublaj konusunun üzerine çok düşmüş. Üstelik sadece İngilizce dublaj değil hemen her dildeki dublaja aynı değeri göstermişler. Örneğin Sid’in sesini ele alalım otuzdan fazla seslendirmenle deneme kaydı yapan stüdyo tam olarak istediği sesi alamayınca “Bir tembel hayvan konuşsa nasıl olur ki?’ diye düşünerek tembel hayvanlar hakkında belgeselleri incelemeye başlamış. Bu belgesellerde tembel hayvanların yiyecek depolamak için ağız içlerini kullandığını öğrenen stüdyonun creatif takımı “Demek ki bir tembel hayvan konuşsa ağzında bir şey varmış gibi ses çıkartır.” diyerek seslendirmenlerden tekrar buna dikkat ederek kayıt alınması istenmiş. Daha sonra farklı dillerdeki dublajlar için de benzer bir yol izlenmiş. Üstelik filmdeki diyaloglarda doğallığı korumak adına seslendirmenlerden bol bol doğaçlama yapılması istenmiş. Farklı dillerde ise çeşitli yerelleştirmelere izin vermiş ve daha da önemlisi teşvik edilmiş. Örneğin filmin Türkçe dublajını tekrar dikkatlice izlerseniz Sid’in bir yerde Tarkan’dan bir müzik söylediğini duyabilirsiniz.
Doğaçlama konusu ise daha ilginç çünkü filmde yer alan ortalama her dört cümleden biri seslendirmelenlerin okumalar sırasında doğaçladığı diyaloglar. Doğaçlamalar yerinde kullanıldığında gerçekten diyalogların akıcılaşmasını ve daha doğal durmasını sağlayabiliyor. Ancak bir hayli riskli. Bu nedenle çok az oyuncuya doğaçlaması için müsaade edilir. Aksi halde yarardan çok zarar getirebilir. Bu filmde ortalama her dört cümleden birinin doğaçlama olduğunu düşünecek olursak stüdyonun çok ama çok büyük bir risk aldığını ama bu riskin altından alnının akıyla kalkabildiğini görüyoruz. Bence bu takdire şayan bir başka özellik.
Hani bir animasyondan en büyük beklentim hem yetişkinlere hem de çocuklara aynı anda hitap edebilmesi dedim ya az önce. En azından benzer bir ifadeye yer verdim. Film bunu yapabilmek için sadece yetişkinlerin anlayabileceği bir takım göndermelerde de bulunmuş. Örneğin bebeğin mağarada donuk halde duran uzay gemisini görmesinin ardından Star Trek izleyicilerinin yakından bildiği Vulkan selamını vermesi gibi küçük detaylar çok hoş bir şekilde yedirilmiş filme.
Bir de çok büyük ölçekli bir for shadowing’e yani önceden ima etme sanatına yer verilmiş. Yine aynı mağarada Sid sırasıyla pirana, dinozor, tembel hayvanların evrim sürecini ve son olarak da az önce bahsi geçen uzay gemisini görüp şaşırır.
Yine sırasıyla ikinci filmde piranalar, üçüncü filmde dinazorlar, dördüncü filmde Sid’in ailesi ve akrabaları, beşinci filmde ise uzay gemisi görünür.
Filmleri aşıp koca bir seriye yayılan bir for shadowing görmek beni bir hayli mutlu etti. Keşke daha sık bu tür şeyler görebilsek.
Hazır mağara sekansı üzerine bu kadar konuşmuşken gelin orada yer alan çizimler konusunda size birkaç bilgi daha vereyim. Dünyanın en meşhur mağarası Fransa’da yer alan Lascaux mağarasıdır. Bu mağarayı önemli yapan olay ise yaklaşık 17 000 yıl öncesine ait olan duvar çizimlerinin bu mağarada yer almasıdır. Tarihte bilinen ilk sanatçıların sanat eserlerinin yer aldığı mağarada yer alan çizimler filme uyarlanmışlar. Yani filmdeki çizimlerle mağaradaki çizimleri yan yana getirdiğinizde arada pek de bir fark göremezsiniz.
Bu çizimlerden ilk kez bahsederlerken bir gurup homo tarafından mamutun ailesi avlanıyor demiştim. Fark edebileceğiniz üzere özellikle homo kelimesini vurguladım. İnsan demedim. Çünkü… Çünküsünü anlatacağım ama uyarmadı demeyin biraz beyin ütüleyeceğim burada. Çünkü filmde gördüğümüz insanlar aslında birer insan değil. İnsan değimiz şeyin bilimdeki karşılığı Homo Sapiens yani homo grubunda akıllı olan anlamını taşıyan bir tanım. Ancak homo saipensler, yani bizler tarihte yer alan tek insanımsı tür değildik. Homo grubunda dışarıdan bakıldığında bize benzeyen hatta bizle çiftleşip çocuk yapabilecek kadar yakın olan neandarteller gibi çok sayıda farklı insanımsı tür vardı. Uzun uzun anlattım çünkü filmde yer alanlar insan değil neandartellerdi. Yani bizim yakın kuzenlerimizdi. Fark edeceğiniz üzere filmde neandarteller hiç konuşmuyordu. Aslında buda öyle alelade bir seçim değil. Altında bir mantık yatıyor. Pek çok farklı insanımsı grup olmasına rağmen diğerlerinin nesli tükenip bizimkinin tükenmemesinin bir hatta birçok sebebi var. Bu sebeplerin ne olduğuna yönelik sayısız farklı tez, sayısız farklı iddia olsa da en kabul gören iddiayı biraz anlatayım. Homo sapienslerin yani bizlerin, kuzenlerine soykırım yapmış olması çok olası. Bence buradaki asıl sorun neden onlar bize yapmadı ya da yapamadı da biz onlara yaptık ya da yapabildik. İşte bunu cevaplamaya çalışan teorilerde bize diyor ki biz çok karmaşık dil yapıları inşa edebiliyorduk. Ve alan seçip uzmanlaşma konusunda daha yetenekliydik. Bu da insan gruplarının sayısını arttırıp daha kalabalık gruplara izin verirken neandartellerin sayıca daha az dolayısı ile daha güçsüz gruplar halinde kalmasına sebebiyet verdi. Bu da bizim onlara karşı büyük bir üstünlük sağlamamızı sağladı. Evet bir dünya ıvır zıvırla kafanızı şişirdim kusura bakmayın. Özetle neandarteller bizimki kadar karmaşık konuşmalar gerçekleştiremiyordu. Bu nedenle filmde yer alan neandarteller de hiç konuşmuyorlar. Son olarak unutmayın ki ben evrim bilimci değilim. Bir iki ufak hata yapmış olabilirim anlatım sırasında. Varsa hatam sinirlenmeyin. Doğrusunu yazınki biz de öğrenelim.
Son olarak gelelim fare sincap karışımı arkadaşımız Scrat’e. Canlar hani hep derim ya gerçek efsaneler daima gerçek hayata etki ederler. Aksi halde efsane olmazlar diye. İşte Scrat buna çok iyi bir örnek. İlk etkisi sektörel. Scrat pek çok farklı filme ilham olup sayısız animasyona ana hikayeden tamamen bağımsız yan hikayeler eklenilmesini sağladı. Buz Devri’ne kadar bu tür ana hikayeden tamamen kopuk, kendi içinde giriş gelişme sonuç süreçlerini yaşayan yan hikayeler görmezken Buz Devri’nden sonra hemen her animasyonda benzer yan hikayeler göremeye başladık.
Filmin gerçek hayata olan bir diğer etkisi ise şu. Normalde Scrat karakteri kurgusal bir hayvan. Gerçek hayatta fare ile sincap arasında onun kadar meşe palamuduna düşkün bir hayvan yok. En azından yoktu. Bir takım bilim adamları 2009 yılında Scrat’a çok benzeyen bilimsel ismi “Cronopio Dentiacutus” olan günümüzde nesli tükenmiş olan bir hayvanı keşfedince ona kısaca Buz Devri’ne ithafen Scrat demeyi tercih etmişler.
Sanırım şimdilik benden bu kadar. Hoşça kalın ve kendinizi çok ama çok iyi bakın ve asla unutmayın ki unutulanlar unutanları asla unutmazlar. Beni unutmadığınız günlerde görüşmek dileği ile seviliyorsunuz.