İncelemenin başında belirtmem gereken önemli bir bilgi var. Ben Fallout oyunlarının hiçbirini oynamadım. Oyunlardaki hikayeyi de bilmiyorum. Hatta dizide geçen hikaye daha önce başka bir oyunda geçti mi onu bile bilmiyorum.
Birazdan benden duyacağınız olumlu ya da olumsuz tüm eleştirilere bu bilgi ışığında bakmanızı öneririm.
Ben dizinin ilk iki bölümünü izledikten sonra pek memnun kalmadım. Hatta bıraksam mı diye düşündüm. Fallout’un oyunlarında evren nasıl bilmiyorum ama ilk iki bölümden sonra evrenin benim için fazla çocuksu olduğunu düşündüm. Bence insanlık gerçek bir kıyamet sonrası deneyim yaşar ve medeniyet çökerse dizide gördüğümüzden çok çok daha sert bir dünya oluşur. Ama dizi bu sertlikten çok uzaktı. Tam acaba diziyi bıraksam mı diye düşünürken aklıma dizinin hem yapımcısı hem senaristinin Jonathan Nolan olduğu geldi.
Jonathan Nolan her ne kadar abisi Christopher Nolan’ın bir tık gölgesinde kalmış olsa da olağanüstü bir yazar. Hem abisi Christopher Nolan’a Yıldızlararası ve Kara Şövalye gibi en önemli eserlerinde senaristlik yaparak kendini filmlerde kanıtlamış hem de Person of Interest ve Westworld gibi efsane dizilerle kendini kanıtlamış harika bir senarist. Senaristin kim olduğunu hatırlayınca dedim ki kendi kendime “Tamam ilk iki bölüm seni sarmadı ama en azından senaristin kredisi sende hala var. Bir şans daha ver. Belki sarar.”
İyi ki de diziye ikinci bir şans vermişim çünkü dizinin sonradan ciddi oranda toparladığını düşünüyorum. Evet hala dizi evreninin bana hitap etmediğini ve tüm kıyamet sonrası senaryolarının daha sert olması gerektiğini düşünüyorum ama sonuçta bu benim düşüncem. Siz daha soft daha yumuşak kıyamet sonrası senaryolarını seviyor olabilirsiniz. Başta söylediğim gibi ben oyunları oynamadığım ve genel hikayeyi bilmediğim için bazı kısımlar bana oyunu oynayan arkadaşlara göre daha keyifli, bazı kısımlar ise oyunu oynayan arkadaşlara göre daha keyifsiz geldi. Örneğin sığınaktaki sır perdesi aralanmaya başladıktan sonra dizi benim için keyifli olmaya başladı ve sığınakları ardında yatan hikayeye kulak kabartmaya başladım. Beni oralar tavladı ama zaten oyunları oynadıysanız ve zaten ana hatlarıyla hikâyeyi biliyorsanız oralarda ben kadar heyecanlanmayabilirsiniz. Bu biraz şeye benziyor Lost’un sonunda olacakları bilseydik Lost dizisi için asla o kadar heyecanlanmazdık ya aynı o şekilde heyecanlanmamış olabilirsiniz. Ama diğer bir yandan ben toplamda iki üç yerde oyunlara verilen referansları fark edebildim. Eğer oyunları oynayan arkadaşlardan biriyseniz eminim bu taraflar sizi bir hayli mutlu edecektir.
Benim oyun hakkında bildiğim şeyler sırasıyla şuydu: Oyun bir nükleer savaş sonrasında geçiyor ve evrende para yerine gazoz kapağı kullanılıyor. Bunu da nereden bildiğimi açıklamak istiyorum. Yıllar önce Fallout’un yeni bir oyunu çıkıyordu ve bir oyuncu daha oyunun çıkmasına birkaç ay varken bir poşet gazoz kapağını oyun firmasının ana binasına kargolamış, bunun üzerine firma o kişiye yeni oyunu hediye etmişti. Hatta birkaç detay daha hatırlıyorum. Adamın kargo için harcadığı ücret oyunun bedelinden daha fazlaydı. Yani adam sırf geyik olsun diye bu çabaya girmişti. Amacı oyunu ücretsiz almak değildi. Bu haberi yıllardır hiç unutmuyorum. Kira vermeden yıllardır yaşıyor aklımın bir köşesinde. Şimdi alın bu bilgiyi ne yaparsanız yapın.
Gelin şimdi dizinin beğendiğimiz ve beğenmediğimiz kısımlarına tek tek değinelim. Canlar dizinin sanırım en başarılı olduğu kısım prodüksiyon. Cidden dizi Westworld, Game of Thrones ayarında bir prodüksiyon başarısına sahip. Bu prodüksiyonun bir tık üstü Güç Yüzükleri dizisi. Ama Güç Yüzükleri dizisinden de hatırlayacağınız üzere prodüksiyon her şey değil.
En önemlisi senaryo. Dizi senaryosu yer yer fazla tahmin edilebilir olsa da dizinin özellikle flash back’lerle birlikte ilerlettiği hikayeyi beğendim. İlk iki üç bölüm çok sıradan gelen şu hortlak abi dizinin son bölümünde cidden motivasyonunu anlayıp takdir ettiğim birine dönüştü mesela. Ama olayların kötüye gidip nükleer savaşın başlamasını sağlayan etkenler bana biraz fazla basit geldi. Oyunlarda da mı böyle bilmiyorum ama sanki biraz daha gerçekçi hazırlanabilirmiş buralar. Sırf daha iyi bir dünya inşa edebiliriz diye halihazırdaki dünyayı yok etme motivasyonu bana pek doğru gelmiyor maalesef.
Dizide bazı karakterler bana fazla çocuksu hissettirdi. Sığınakta büyüyen kızı geçtim şu bir çeşit asker olan siyahi abinin bile yer yer fazla saf olması beni biraz şaşırttı. Belki ben karamsarımdır. İnsanlar belki de post apokaliptik bir evrende bile insan olmayı başarırlar ancak ne yazık ki tahminim öyle bir dünyada büyüyen kimsenin saf kalma ihtimalinin olmadığı. Dizi de benzer cümlelere yer veriyor ama benim kast ettiğim gerçek kötülükle dizide kötülük olarak geçen ama genellikle nefsi müdafaadan ibaret olan şey değil. Canlar yeterince spoilersız konuştum bu saatten itibaren spoilera yer vereceğim bilginiz olsun.
Henüz ilk bölümde yer alan sığınağın takas etkinliğinde içeri giren kişilerin sığınak sakinleri değil de tırnak içinde barbarlar olduğu fazla belli edilmişti. Bu nedenle maalesef şaşırmakta çok güçlük çektim. Daha ikinci üçüncü bölümden kızın sığınağı sandığı gibi bir yer olmadığını anladığı anda da muhtemelen kızın babası da olmak üzere sığınak yönetimi gerçek kötü adamlar ve filmin başında gördüğümüz kötü sandığımız abla da gerçekte iyi tarafı temsil ediyor dedim. Dizi bu açılardan çok tahmin edilebilirdi ama birbirinden bağımsız çok sayıda sığınak olması fikri hoşuma gitti baya bir. Oyunlarda da böyle mi bilmiyorum ama anladığım kadarıyla tüm sığınaklar ufak kümelerden oluşuyor her bir küme de farklı bir şey araştırıyor. Mesela dizinin sonlarında gördüğümüz sığınak insanları farklı mutasyonlar oluşturarak bir tür süper insan projesi ilerletiyormuş. Yani en azından ben öyle anladım. Bu da benim aklıma şeyi getirdi: bizimkilerin büyüdüğü sığınakta ne vardı? Orada araştırılan şey ne? Yoksa orada bir şey araştırılmıyor da sadece insan deposu olarak mı kullanıyorlar? Daha da önemlisi bu sığınaklardan kaç tane var ve diğerlerinde ne araştırılıyor? Bakın bu kısmı cidden merak ettim.
Henüz oyunları araştırmadım ama oyunların hikayesi de böyleyse oyunlarda diğer sığınaklarda ne araştırıldığını falan görüyorsak belki hepsini sıfırdan oynayamam ama hikayelerini hızlı bir şekilde okuyabilirim. Çünkü konsept son derece yaratıcı fikirlere açık. Ama eğer oyunlar böyle değilse cidden çok üzülürüm. Bir de ben dizide bir şeyi anlamadım. Dizide anladığım kadarıyla çok uzun süre hayatta kalmanın iki yolu var. Ya hortlak olacaksın ya da uyku kapsülüne girip kendini donduracaksın. E o zaman bu dizinin başında sığınağa operasyon düzenleyen abla nasıl hala hayatta?
Dizide beni en çok rahatsız eden kısım ise öyle bir ortamda bile sığınaklardan birinin fazla insancıl kalmasıydı. Her gelen mülteciyi kabul edip onlara o imkanları vermeleri gerçekçi olamamasının yanı sıra imkansız da. Her geleni sorgusuz sualsiz kabul edip onlara yiyecekten bornoza kadar her imkanı sağlayan bir sığınak olsa o evrendeki iyisinden kötüsüne hemen herkes sığınağa gelirdi. Sığınağın kapasitesi dolana kadar oraya insan gelirdi en sonundaysa kontrolsüz göç nedeni ile orası Esenler’e benzerdi. Herkese bedava yemek ve havlu dönemi sürdürülebilir bir şey değil. O şartlar altında buna rağmen böyle bir sığınak olması bana bu Amerikanlar kendilerince yine mülteci güzellemesi yapıyorlar diye düşündürttü ama o kısmından artık emin değilim
Oyunculuklara falan tek tek değinmek istemiyorum zaten kimin iyi kimin kötü performans gösterdiği üç aşağı beş yukarı belliydi bence. Değineceğim son konu dizideki artı on sekiz ögeler. Dizi bu konuda baya arada kalmış gibi hissettirdi bana. Evren yer yer fazla neşeli, fazla çocuksu ama bir yandan da dizi çıplaklık kan gibi şeyler göstermekten çekinmiyor. Hatta sığınakta büyüyen kişilerin cinsel ihtiyaçlarını gidermek için bol bol kuzenleriyle seviştiklerini ancak SMA’lı bebek doğurup İstanbul’da metroya binen herkesten günde elli kere SMA ilacı parası istemedikleri için sadece kan bağı olmayan kişilerle çocuk yaptıklarını falan da işlemiş. Bu arada anlamayıp boş duyar kasacak arkadaşlara şimdiden cevap vereyim. Evet biliyorum SMA’lı her çocuk akraba evliliği değildir ama çok büyük çoğunluğu öyle. Üstelik ilk çocuğu SMA’dan öldükten sonra ikinciyi, ikinci öldükten sonra üçüncüyü, sonra dördüncüyü yapacak kadar hem cahil hem vicdansız insanlar var bu ülkede. Eleştirilerim onlara. Yani yorumlarda kafayı yemeden önce sizin düşündüğünüz pek çok şeyi benim de düşünebildiğimi fark edin.
Neyse anlatmaya çalıştığım şey şu. Dizi kuzenlerle seks yapma gibi temalara yer vermişse belli ki kardeş Nolan’ın pek bir stüdyo baskısı yokmuş. Ancak buna rağmen biraz soft bir evren tasviri yapmış ama tekrar tekrar hatırlatmak istiyorum linç yememek için oyunları oynamadığım için bilmiyorum. Belki oyunların evreni de gerçekten böyledir, adam oyunlara benzetmek için bunu böyle yapmıştır artık detaylarını siz bana anlatırsınız. Benden bedava bilgi alıp duruyorsunuz biraz da siz anlatın ben okuyayım.
Her hafta görüşmek dileği ile hoşça kalın, iyi ki varsınız ve unutmayın ki seviliyorsunuz.