Assassin’s Creed, 2007’den bu yana oyuncuları tarihin farklı dönemlerine götürerek suikastçıların epik maceralarını yaşatıyor. Her ne kadar zaman zaman kendini tekrarlamasıyla oyuncuların hışmına uğrasa da Ubisoft’un açık dünya, gizlilik ve aksiyon unsurlarını ustaca harmanlayan bu serisi; Rönesans İtalya’sından Antik Mısır’a, Viking çağından feodal Japonya’ya kadar geniş bir yelpazede hikâyeler anlatmayı başardı. Ezio Auditore’den Edward Kenway’e kadar her kahraman, kendine özgü bir hikâye ve atmosfer sunarak oyunculara keyifli anlar yaşattı.
AC serisi, akıcı parkur mekanikleri, efsanevi gizli bıçaklar (Hidden Blade) ve tarihi figürlerle dolu hikâyeleriyle biliniyor ancak dürüst olmak gerekirse serideki her oyun aynı kalitede değil; bazıları gerçek başyapıtlar olurken, diğerleri ise daha mütevazı kalıyor.
Biz de bu makalemizde sizler için her oyunu detaylı bir şekilde inceleyip hikâyeyi, oynanışı ve atmosferi ele alacağız. Resmî YouTube fragmanlarıyla desteklenen bu rehber, seriye yeni başlayanlar ve eski hayranlar için kayda değer bir kaynak niteliği taşıyor olacak. Siz de serinin zirvesindeki yapımı merak ediyorsanız listemize geçelim!
15. Assassin’s Creed Liberation
Assassin’s Creed Liberation, 2012’de PS Vita için çıkarak serinin ilk kadın kahramanı Aveline de Grandpré’yi karşımıza çıkarıyor. 18. yüzyıl New Orleans’ında geçen oyun, kölelik ve özgürlük temalarını derinlemesine işliyor. Aveline’in Creole kökenleri, hikâyeye kültürel bir zenginlik katıyor.
Oynanış açısından Liberation, klasik gizlilik ve parkur mekaniklerini koruyor, ancak Vita’nın donanım sınırları nedeniyle bazı sadeleştirmeler yapılmış. Aveline’in kılık değiştirme özelliği (hanımefendi, köle, suikastçı) oynanışa çeşitlilik getiriyor. New Orleans’ın büyülü bataklıkları ve renkli sokakları atmosferi güçlendiriyor, ama kontroller zaman zaman hantal kalabiliyor.
Hikâye, Aveline’in Tapınakçılara karşı verdiği mücadeleyi anlatıyor, ancak oyunun kısa süresi ve zayıf yan görevler eleştiri alıyor. Yine de yapım, taşınabilir bir platformda seriye yeni bir soluk getiriyor. Aveline’in güçlü karakteri ve özgün temaları, Liberation’ı serinin kıyıda köşede kalmış hazinelerinden biri yapıyor.
14. Assassin’s Creed Freedom Cry
Assassin’s Creed Freedom Cry, 2013’te Black Flag’in DLC’si olarak çıktı ve daha sonra bağımsız bir oyun hâline geldi. Yapımda Edward Kenway’in sağ kolu Adewalé’yi oynuyoruz ve 18. yüzyıl Haiti’sinde geçen hikâye, kölelik ve özgürlük mücadelesine odaklanıyor.
Freedom Cry’da oynanış açısından Black Flag’in gemi savaşları ve açık dünya keşif mekanikleri devam ediyor. Adewalé’nin machete ve blunderbuss silahları, dövüşlere vahşi bir tat katıyor. Haiti’nin tropikal manzaraları görsel açıdan büyüleyici olsa da oyunun çok kısa sürmesi ve sınırlı haritası, bazı oyuncularda kekremsi bir tat bırakıyor.
Hikâye, Adewalé’nin köleleri özgürleştirme çabasını işliyor. Duygusal derinlik ve Adewalé’nin güçlü karakteri, Freedom Cry’ı serinin en anlamlı yan hikâyelerinden biri yapıyor. DLC kökenli olmasına rağmen oyun, sosyal temalarıyla öne çıkıyor ve hayranlar tarafından sevilen yapımlardan biri olarak kabul görüyor.
13. Assassin’s Creed Mirage
2023 yılında oyuncularla buluşan Assassin’s Creed Mirage, çıkışıyla birlikte serinin köklerine dönüş yapılmasını sağlıyor. Oyunda, 9. yüzyıl Bağdat’ında genç hırsız Basim Ibn Ishaq‘ı oynuyoruz. Valhalla’nın geniş RPG mekaniklerinden vazgeçen Mirage, gizlilik ve kompakt bir hikâyeye odaklanıyor.
Oynanış, serinin ilk oyunlarını anımsatıyor: Sıkı parkur, hızlı suikastlar ve yoğun gizlilik mekanikleri… Bağdat’ın detaylı sokakları, rengarenk pazarları ve görkemli sarayları canlı bir dünya sunuyor. Ancak açık dünya, bazı oyunculara küçük gelebiliyor. Dövüş sistemi her ne kadar sade ve minimal olsa da suikastların tatmin edici olduğunu söylememiz gerekiyor.
Hikâye, Basim’in Hidden Ones’a katılma yolculuğunu işliyor. Karakter gelişimi ve tarihi atmosfer, Mirage’ı serinin nostalji arayan hayranları için özel kılıyor. Oyun, Valhalla’nın yan hikâyesi gibi başlasa da bağımsız bir deneyim sunuyor ve seriye güzel bir tat bırakıyor.
12. Assassin’s Creed Rogue
Assassin’s Creed Rogue, 2014’te PS3 ve Xbox 360 için piyasaya çıksa da Unity’nin gölgesinde kalmıştı. Yapımda, suikastçiden Tapınakçı’ya dönüşen Shay Cormac’ı oynuyoruz ve bu karakter seriye benzersiz bir perspektif getiriyor. Oyun, serinin genel işleyişiyle çok da bağdaşmayan şekilde Kuzey Atlantik, New York ve Hudson Vadisi gibi mekânlarla soğuk bir dünya sunuyor.
Oynanış, Black Flag’in gemi savaşlarını sürdürüyor ve grenade launcher gibi yeni silahlar ekliyor. Shay’in Tapınakçı rolü, suikastçı avlama görevleriyle çeşitleniyor. Black Flag’e olan benzerlik, orijinallik eksikliği hissettirse de keşif ve deniz savaşlarının keyifli olduğunu belirtelim.
Hikâye, Shay’in ihanet ve intikam yolculuğunu işliyor. Karakter derinliği ve seriye bağlanan olaylar Rogue’u değerli kılıyor. Muhtemelen bu yapım, özellikle çıkış döneminde yaşadığı teknik sorunlar olmasaydı hayranların aklında çok daha keyifli bir oyun olarak kalacaktı.
11. Assassin’s Creed III
Assassin’s Creed III, 2012 yılında piyasaya çıkıp Amerikan Devrimi’ni konu alarak seriyi yenilemeyi kafaya koyan ilk yapım oldu. Ratonhnhaké:ton (Connor Kenway), Kanien’kehá:ka kökenli bir suikastçı olarak özgürlük için savaşıyor. Yapımdaki Boston, New York gibi şehirler ve geniş ormanlar zengin bir açık dünya sunuyor.
Oynanış, seriye ilk kez gemi savaşlarını getirerek parkur mekaniklerini doğayla iç içe hâle getiren ilk yapım oldu. Connor’un tomahawk ve gizli bıçak kombinasyonu dövüşleri vahşi kılıyor. Ancak hikâye temposu ve Desmond’ın modern öyküsünün bazı oyuncuları tatmin etmediğini de eklemeliyiz. Bunun yanı sıra dikey değil de yatay olarak hazırlanan harita, parkur mekaniklerinin de düzgün işlememesine sebep olmuştu.
Connor’un devrimdeki rolünü ve aile dramasını işleyen hikâye, George Washington ve Benjamin Franklin gibi tarihi figürlerle zenginleştiriliyor. AC III, teknik sorunlar ve yavaş başlangıcıyla eleştirilse de atmosferi ve yenilikleriyle seriye önemli bir soluk getirdi.
10. Assassin’s Creed Syndicate
Assassin’s Creed Syndicate, 2015’te Viktorya dönemi Londra’sında geçiyor. Bu yapımda ikiz suikastçılar Jacob ve Evie Frye’yi oynuyoruz. Londra’nın dumanlı sokakları, Thames Nehri ve Westminster; endüstri devriminin ruhunu yansıtıyor.
Oynanış, at arabası sürüşü ve kanca ipiyle parkur mekaniklerini yenileme yoluna gidiyor ve Jacob’ın yakın dövüşü ve Evie’nin gizliliği oynanışa çeşitlilik katıyor. Yapımda çete savaşları ve şehir kontrolü stratejik bir tat sunuyor olsa da Unity’den sonra devrimsel bir yenilik barındırmamasıyla eleştiriliyor.
Hikâye, Frye ikizlerinin Tapınakçı egemenliğine karşı mücadelesini işliyor. Evie’nin karizması ve Jacob’ın mizahı karakterleri unutulmaz kılıyor. Öte yandan Charles Dickens ve Karl Marx gibi tarihi figürler Syndicate’i keyifli bir macera hâline getiriyor.
9. Assassin’s Creed Unity
2014 yılında piyasaya sürülen Assassin’s Creed Unity Fransız Devrimi’ni konu alıyor. Yapımda Arno Dorian’ı oynuyoruz ve genç bir suikastçı olarak aşk ve intikam arayan karakterimizle Paris, Notre-Dame ve kalabalık sokaklarıyla serinin en detaylı şehirlerinden birinde maceradan maceraya koşuyoruz.
Oynanış, daha akıcı düşme animasyonları ve yepyeni kalabalıkta saklanma mekanikleriyle parkur ve gizliliği yeniliyor. Daha önce serideki hiçbir yapımda yer almayan Co-Op görevlerle çok oyunculu bir deneyim sunuluyor. AC serisinin bir klasiği olarak çıkışta teknik sorunlar (bug’lar, düşük FPS) nedeniyle oyun eleştirilse de, daha sonra gelen büyük çaplı yamalarla bu sorunlar giderilmişti.
Hikâye, Arno’nun kişisel dramını ve devrimin kaosunu işliyor. Napoleon ve Robespierre gibi figürler senaryoyu zenginleştiriyor. Unity, teknik sorunları bir kenara bırakırsak serinin en cesur ve kaliteli yapımlarından biri diyebiliriz.
8. Assassin’s Creed Revelations
2011 yılında piyasaya sürülen Assassin’s Creed Revelations, serinin açık ara en efsanevi karakteri olan Ezio Auditore’nin hikâyesini tamamlıyor. Osmanlı İmparatorluğu Dönemi İstanbul’unda geçen oyun, Ezio’nun Altaïr’in mirasını arayışını işliyor. 16. yüzyıl Konstantinopolis’i, Kapalı Çarşı ve Ayasofya ile egzotik bir dünya sunuluyor.
Oynanış, Brotherhood’un mekaniklerini kanca bıçakla geliştirerek parkuru çok daha hızlı hâle getiriyor ve bomba crafting sistemiyle seriye çeşitlilik katıyor. Her ne kadar suikastçı loncasını yönetme ve şehir savunması gibi mekanikler çok yenilikçi görünse de, bir süre sonra oynanışın tekrara düşmesi ve hikâyenin akıcı ilerlememesi gibi çeşitli eleştiriler de mevcut.
Revelations’ın hikâyesi Ezio’nun olgunluk dönemine odaklanıyor ve Altaïr’in anılarıyla zenginleşiyor. Tüm bunların yanı sıra Desmond’ın modern hikâyesi de derinlik kazanıyor. İstanbul’un büyüleyici atmosferi ve duygusal finali, Revelations’ı serinin klasiklerinden biri yapıyor. Özellikle Ezio hayranlarının bu oyunun son sekansında göz yaşlarına hakim olamadığına eminiz.
7. Assassin’s Creed Shadows
Geçtiğimiz ay içerisinde sizlerle incelemesini de paylaştığımız Assassin’s Creed Shadows, 2024’te hayranların yıllardır beklediği bir rüyayı gerçeğe dönüştürerek seriye yepyeni bir soluk getiriyor. Tarihin ilk siyahi samurayı Yasuke ve gölgelerde süzülen bir shinobi olan Naoe olmak üzere iki farklı kahramanı yönetiyoruz.
Kiraz çiçeklerinin süslediği Kyoto bahçelerinden Osaka’nın heybetli kalelerine, karlı dağ geçitlerinden gizli shinobi köylerine uzanan bu dünya, Japonya’nın mistik ve vahşi güzelliğini iliklerimize kadar hissettiriyor. Shadows, serinin en görkemli atmosferlerinden birini sunarak oyuncuları âdeta bir Kurosawa filmine çekiyor.
Oynanışta Yasuke ve Naoe’nin zıt tarzları, Shadows’u benzersiz kılıyor; Yasuke’nin kılıçla dolu, ağır savaşları brutal animasyonlarla doluyken, Naoe’nin kanca ipli parkurları ve sessiz suikastları serinin gizlilik ruhunu geri getiriyor. Açık dünya, keşfi ödüllendiren bol detaylarla zengin; tapınaklarda gizli hazineler, köylerde derin yan hikâyeler, hatta doğayla iç içe geçen parkur sekansları. Ancak bazı oyuncular, modern diyalogların tarihi atmosferi zedelediğini düşünüyor, ki dürüst olmak gerekirse bu eleştiri yer yer haklı. Yine de oyunun dövüş ve keşif dengesi, saatlerce başından kalkmayı zorlaştırıyor.
6. Assassin’s Creed Origins
Antik Mısır’ın sıcak kumları ve Nil Nehri’nin bereketli vadileri arasında geçen Assassin’s Creed Origins, yorgun düşen seriyi âdeta yeniden inşa ederek modern bir başyapıt ortaya koydu. Bayek of Siwa, hem kişisel bir intikam peşinde koşan bir Medjay, hem de Hidden Ones’ın temellerini atan bir kahraman olarak karşımıza çıkıyor.
İskenderiye’nin kalabalık pazarlarından Giza’nın piramitlerine, çöldeki gizli vahalardan tapınakların loş koridorlarına uzanan bu dünya; Mısır’ın görkemini ve gizemini her an hissettiriyor. Origins, serinin en etkileyici tarihi atmosferlerinden birini sunarak oyuncuları büyülemeyi başarıyor.
Oynanış, seriyi tam anlamıyla bir RPG’ye dönüştürerek köklü bir değişim getirdi: Yetenek ağaçları, özelleştirilebilir silahlar ve dinamik savaş sistemi, Bayek’in her hareketini epik bir hâle sokuyor. Gizlilik hâlâ önemli, ama okçulukla düşmanları uzaktan indirmek ya da at sırtında çöldeki kamplara baskın düzenlemek, oyuna muazzam bir çeşitlilik katıyor. Mısır’ın devasa haritası, keşfedilecek sırlarla dolu: antik mezarlar, gizli tapınaklar, hatta çöldeki seraplar bile macera hissi uyandırıyor.
Origins, serinin en kayda değer oyunlarından biri olarak bilinmesinin yanı sıra, belki de Assassin’s Creed markasını yok olmaktan kurtaran yapım olarak anılıyor.
5. Assassin’s Creed Valhalla
Listemizin 5. sırasında yer alan Valhalla, seriyi destansı bir boyuta taşıyarak oyuncuları İngiltere’nin fırtınalı topraklarına davet etti. Eivor, Norveç’in karlı fiyortlarından İngiltere’ye göç eden bir Viking lideri olarak klanını yeni bir yuvaya taşımaya çalışıyor. Yemyeşil vadiler, manastırların taş duvarları, bataklıklar ve karlı dağlar; Valhalla’nın dünyasını hem görkemli hem de tehlikeli kılıyor. Oyunun atmosferi, âdeta bir Viking destanının içindeymişiz gibi hissettiriyor.
Oynanış, Origins’in RPG temellerini daha da genişleterek yetenek ağaçları, teçhizat özelleştirme ve yerleşke yönetimi gibi derin mekanikler sunuyor. Eivor’un balta ve kalkanla giriştiği savaşlar, Viking ırkının vahşetini yansıtırken; baskınlar ve kale kuşatmaları da aksiyonu zirveye taşıyor.
Serinin Origins ile girdiği açık dünya ve rol yapma mekaniklerini ustaca kullanan Valhalla, yaşadığı tempo sorunları ve hikâyenin bir yerden sonra tıkanması sebebiyle Odyssey’in gerisinde kalmış oldu.
4. Assassin’s Creed Odyssey
Antik Yunan’ın altın çağında, Peloponnes Savaşı’nın ateşli günlerinde geçen Assassin’s Creed Odyssey, 2018 yılında seriyi bir RPG şölenine dönüştürerek oyuncuları büyülemeyi başardı. Kassandra ya da Alexios’u seçerek bir paralı askerin destansı yolculuğuna katıldığımız yapımda, Ege Denizi’nin masmavi adalarından Atina’nın mermer tapınaklarına, Sparta’nın savaşçı kamplarından mitolojik mağaralara uzanan mükemmel bir atmosfere tanıklık ediyoruz.
Oynanış, seriyi tam bir RPG’ye çevirerek diyalog seçenekleri, romantizm imkânları ve geniş yetenek ağaçlarıyla özgürlük hissi veriyor. Gemiyle adalar arasında yelken açarken korsanlarla çarpışmak, büyük ölçekli kara savaşlarında düşman hatlarını yarmak ya da gizlice tapınaklara sızmak, her anı aksiyon dolu kılıyor. Harita devasa, ama keşif o kadar keyifli ki oyunun başında geçirdiğiniz saatler hiçbir şekilde gözünüze gelmiyor.
Her ne kadar mikro ödemeler ve oyunun uzunluğu bazı oyuncular için eleştiri konusu olsa da, Odyssey’in Origins sonrası piyasaya çıkan en iyi Assassin’s Creed oyunu olduğunu düşünüyoruz.
3. Assassin’s Creed IV: Black Flag
Bizim üçüncü sırada yer verdiğimiz Assassin’s Creed IV: Black Flag, birçok AC fanına göre serinin gelmiş geçmiş en iyi oyunu olarak görülüyor. Karayipler’in korsan altın çağında, dalgaların arasında özgürlüğün peşinde koştuğumuz ve hayatına bencil bir korsan olarak müdahil olduğumuz, sonrasında ise suikastçı mirasına adım adım yaklaşan Edward Kenway’i yönettiğimiz yapım, âdeta bir korsan filmi izliyormuş gibi bir deneyim yaşatıyor.
Oynanış, Jackdaw gemisiyle açık denizlerde özgürce gezinmemizi sağlayarak seriye gemi savaşlarını getirdi ve bu, oyunun ruhunu tanımlıyor. Korsan gemilerine aborda yapmak, hazine avına çıkmak ya da fırtınada yelken açmak, her anı unutulmaz kılıyor. Karada gizli bıçakla suikastlar ve kılıç dövüşleri, serinin klasik mekaniklerini koruyor, ama dürüst olmak gerekirse asıl eğlence denizde. Harita geniş, keşif ödüllendirici, ancak bazı oyuncular suikastçı temasının korsanlığın gölgesinde kaldığını düşünüyor.
Hikâye, Edward’ın bencillikten idealizme uzanan yolculuğunu anlatırken Blackbeard, Anne Bonny gibi efsanevi korsanlarla renkleniyor. Suikastçı-Tapınakçı çatışması, korsan hayatına ustaca yedirilmiş ve hikâyeye derinlik katıyor. Black Flag’in tropikal atmosferi, enfes müzikleri ve özgürlük hissi, oyunu serinin en sevilen yapımlarından biri yapıyor.
2. Assassin’s Creed II
Zirveye adım adım yaklaşırken, belki de birinci sırayı kıl payı kaçıran Assassin’s Creed II’ye geliyoruz. Genç bir asil olan Ezio’nun ailesine yapılan ihanetin intikamını alırken suikastçıya dönüşmesini anlatan bu macera, Floransa’nın kiremit çatılarından Venedik’in su yollarına, Toscana’nın pastoral manzaralarına uzanıyor. Ezio’nun karizması ve İtalya’nın tarihi dokusu, oyunu âdeta bir Rönesans tablosuna çeviriyor, her anı unutulmaz kılıyor.
Oynanış, ilk oyunun eksiklerini silip süpürerek parkuru akıcı, suikastları yaratıcı, dövüşleri dinamik hâle getirdi. Gizli bıçakla düşmanları indirmek, şehirlerde çatılardan çatılara sıçramak ya da Leonardo da Vinci’nin icatlarını kullanmak; oyuncuyu tam bir suikastçı gibi hissettiriyor. Ekonomik sistemle şehirleri geliştiriyor, kalabalıkta saklanarak görevleri tamamlıyoruz. Görevler çeşitlilik sunuyor, ama bazı yan görevlerin basitliği ufak bir eleştiri alıyor. Yine de Venedik’te gondol sürerken hissettiğimiz o özgürlük, her şeye bedel.
Hikâye, Ezio’nun intikam yolculuğunu ve suikastçı mirasını keşfedişini öyle bir anlatıyor ki, âdeta roman okurmuşuzcasına bir his uyandırıyor. Leonardo da Vinci, Medici ailesi gibi tarihi figürler; hikâyeyi bir tarih dersi kadar zengin kılıyor. Ezio’nun duygusal derinliği, İtalya’nın enfes atmosferi ve oyunun epik finali, AC II’yi serinin en sevilen oyunlarından biri yapıyor.
1. Assassin’s Creed Brotherhood
Ezio Auditore’nin efsanesini zirveye taşıyan Assassin’s Creed Brotherhood, 2010’da Rönesans Roma’sının çöküşüne tanık ederek serinin belki de en iyi oyununu sundu. Suikastçı loncasını kurarak Tapınakçıların Roma’daki egemenliğine karşı destansı bir savaş veren Ezio’nun macerası, Kolezyum’un gölgesinde, Pantheon’un mistik havasında geçiyor. Roma’nın harap sokakları, canlı pazarları ve antik kalıntıları, oyunu âdeta bir zaman makinesi gibi hissettiriyor. Brotherhood, serinin en yoğun ve duygusal macerasını bizlere yaşatıyor.
Öte yandan Brotherhood, seriye çığır açan yenilikler getirdi: Suikastçı çıraklarını çağırarak düşmanları bir anda indirmek, şehirdeki Tapınakçı etkisini kırmak için binaları ele geçirmek ve daha neler neler… Dövüşler daha akıcı ve parkur çok hızlı. Çatılardan süzülürken kendinizi Roma’nın her köşesinde bir macera ararken buluyorsunuz. Çok oyunculu mod, seriye ilk kez rekabetçi bir tat ekledi ve arkadaşlarla oynarken ayrı bir keyif unsuru oldu. Roma’nın tek şehir olması bazılarına sınırlı gelse de, her bölgesinin detayları bunu unutturuyor.
Hikâye, Ezio’nun Cesare Borgia’ya karşı mücadelesini öyle bir işliyor ki, Borgia serinin en kötü adamlarından biri oluyor. Desmond’ın modern hikâyesi, serinin mitolojisini genişletirken aynı zamanda merak uyandırıyor. Roma’nın büyüleyici atmosferi, epik müzikler ve finaldeki o yürek burkan sahneler; Brotherhood’u serinin zirvesine taşıyor. Hadi dürüst olalım: Final sahnesinde gözleri yaşarmayan tek bir AC hayranı var mıdır?
Her ne kadar bu tür liste fazlasıyla subjektif olsa da, listenin ilk 3 sırasında hemen hemen tüm Assassin’s Creed hayranlarının mutabık kalacağını düşünüyoruz. Siz de kendi listenizi bizlerle paylaşabilirsiniz.