Bugüne kadar ABD'de ve Sovyetler Birliği'nde birçok nükleer facia, kaza yaşandığını bilmekteyiz fakat bunların içinde çok uzun sürelerce gizlenmiş bir nükleer facia vardır. Çoğu insanın adını pek duymadığı, bilmediği Kiştim faciası bundan tam 67 yıl önce, 29 Eylül 1957'de Mayak Nükleer Tesisleri'nde yaşanmıştı. Bu facia herkesin bildiği Çernobil faciasından bile neredeyse tam 30 sene önce yaşanmıştı!
Bu tesis Ozyork şehri yakınlarında, Kasli ve Tatış kasabaları arasında yer almaktaydı. Bölgede yer alan Mayak tesisi, plütonyum üretim reaktörleri ve yeniden işleme tesisini barındırmakta olup Rusya'daki en büyük nükleer tesislerden biriydi.
Mayak Tesisi, 1945 yılında SSCB tarafından nükleer silah üretim amacıyla kurulmuştu. Tesis, içinde yüksek derecede radyoaktif atıkların bulunduğu büyük yer altı tankları bulunduruyordu. Bu tanklardan her biri yaklaşık olarak 70-80 tonluk sıvı radyoaktif atık içeriyordu. Bu tanklar sürekli olarak soğutulmak zorundaydı. 1957'deki facianın tetiklenmesini sağlayan olay da tam olarak bu tarihten 1 sene önce meydana geliyordu. Tankın soğutma sistemi 1956 yılında bozuldu ve fark edilmedi, ya da görmezden gelinip önemsenmedi. Bu süre zarfında tankın içerisinde bulunan nükleer atık yavaş yavaş ısındı. Takvimler 29 Eylül 1957'yi gösterdiğinde sıcaklık patlayıcı seviyeye ulaşmıştı ve tank büyük bir kimyasal patlamayla infilak etti. Bu patlamanın sebebi, özellikle nitrad ve asetat bileşiklerinin reaksiyonuydu. Patlama esnasında nükleer zincir reaksiyon yaşanmadı ve bu yüzden nükleer bir bomba gibi patlamak yerine kimyasal bir patlama yaşandı (75-100 ton TNT gücündeydi).
Patlamanın sonrasında yaklaşık olarak 20 milyon curie (740 petabecquerel) radyoaktivite atmosfere salındı. Radyoaktif bulutlar özellikle de Çelyabinsk, Sverdlovsk ve Tyumen bölglerinde etkili oldu. Bu patlama sonrası yaşanan radyoaktif salınımdan 20.000 kilometrekarelik bir alan etkilendi. Bu alana daha sonrasında Doğu Urallar Radyasyon Yolu (EURT) adını verdiler.
Doğu Urallar Radyasyon Yolu (EURT):
Bu yol üzerinde yaklaşık olarak 270.000 kişi doğrudan veya dolaylı olarak bu patlamadan etkilendi fakat bu insanlar yıllarca böyle bir patlamanın varlığından bile haberdar edilmedikleri için, neye maruz kaldıklarını bilmeden yaşadılar. Patlamanın hemen sonrasında 11.000 kişi bölgeden tahliye edildi. Ancak sanmayın ki bu tahliyeler efektifti. Tam tersi, tahliyeler yavaş ve eksik yapıldı; birçok köylü ya hiç bilgilendirilmedi ya da çok geç tahliye edildi.
SSCB bu kazayı tamamen gizledi. Dünya kamuoyu olaydan yıllarca habersiz kaldı. Resmi olarak hiçbir açıklama yapılmamasının yanında bir de etkilenmiş köylerin hepsi resmi haritalardan silindi ve köylerin varlığına dair bir kanıt dahi bırakılmadı. Ozyorsk şehri zaten gizli şehir statüsündeydi ve bu olayla birlikte dış dünyayla olan iletişimi tamamen kapatıldı.
Kyshtym/Mayak Kazasının Keşfedilmesinin İlginç Hikayesi
Aslında bu kazayı 2 defa keşfedilmiş olarak değerlendirebiliriz. ABD, 1950'li yıllarda U-2 gibi çok yüksek (20km yükseklik) irtifalardan uçabilen casus keşif jetleriyle Sovyetler üzerinde "nükleer faaliyetlerin takip edilmesi amacıyla" uçuşlar yapıyordu. Lockheed U-2 henüz 1955 yılında üretilmiş olmasına rağmen aktif olarak Sovyetler üzerinde o dönem de nükleer keşif amaçlarıyla faaliyetlerini yürütüyordu. Yani 1957'de kazanın yaşandığı senede ya da çok yakın bir zamanda, U-2'ler kazayı halihazırda doğrulayıp anakaraya (ABD'ye) iletmiş olabilirlerdi.
Lockheed U-2
U-2'ler özel optik sistemlere sahipti, bunlar sayesinde aşağıdan görüntüler yakalayabiliyorlardı. Nükleer faaliyetlerin takip edilmesi amaçlı uçtuklarında da yine üzerlerinde radyoaktif partikülleri tespit edecek özel sistemlerle yüklüydüler. Yine 1957 sonrasında yaşanan kaza sonrası yaptıkları uçuşlarda atmosferde yüksek düzeyde radyasyon partikülleri tespit ettiler. Bu radyoaktif izotoplar, bölgede nükleer bir olay yaşandığını açıkça gösteriyordu.
U-2'lerden alınan verilerde:
Stronsiyum-90, Sezyum-137 gibi nükleer fisyon ürünlerine rastlandı. Bu radyonüklidlerin kimyasal yapısı, bir nükleer silah tesisinden çok bir nükleer tesis kazasına işaret ediyordu.
ABD, havada tespit ettikleri bu partiküllerin geldiği yönü ve atmosfer hareketlerini analiz ederek olayın Ural Dağları yakınlarında, Mayak Tesisi civarlarında yaşandığını düşündü. Elbette o dönemde bu verilerle "tam konumu" doğrulamak çok zordu. Sonuç olarak, ABD istihbarat birimi Kiştim faciasından 1957 sonbaharında zaten haberdardı fakat SSCB'yle doğrudan bir çatışmadan kaçınmak adına kamuoyuna bir açıklama yapmadı.
Olayın dünya kamuoyu tarafından duyulması 1976'yı buldu. Sovyet tarihçi ve biyolog Medyedev, İngiltere'ye iltica etmişti. İngiltere'de 1976 yılında yayımladığı "Hazardous Waste from Nuclear Reactors" adlı yazısında SSCB'de 1957 yılında büyük bir nükleer kaza meydana geldiğini iddia etti. Medyedev olayın adını bilmese de yerini tarif etti: "Ural Dağları yakınlarında, Çelyabinsk bölgesinde bir nükleer tesis kazası." İddialar SSCB tarafından yalanlandı ve somut kanıt olmaması sebebiyle pek ciddiye alınmadı. U-2'lerin ve Medyedev'in dedikleri birleşince bu tesisin Mayak olduğu düşünülüyordu. Ancak SSCB tesisin bile varlığını reddediyordu, öyle bir yer olmadığını iddia ediyordu. Sonuç olarak resmi kabul yıllar sonra 1989 senesinde gerçekleşti ve SSCB facianın gerçekten de yaşandığını 1989 senesinde onayladı.
Bu yukarıda gördüğünüz harita da olayın yaşandığı bütün bir bölgeyi detaylıca gösteriyor. Peki daha önce "dünyanın en kirli gölü" başlığıyla birkaç yazı ya da video gördünüz mü? Evet, işte burası tam olarak o bahsedilen yer: Karaçay Gölü (Lake Karachai). Haritada "V-9" olarak gösterilen alan Kiştim faciasına çok yakın olan bir göldü, Sovyetler bu gölü yıllarca çok zararlı nükleer atıkları boşaltmak için kullandı. Küçük ve sığ bir göl olan Karachai'ın yüzeyi yaklaşık 0.5 kilometrekaredir. Yeraltı sularını toplamak için oluşmuş küçük bir su birikintisidir. 1951-1968 yılları arasında Mayak Tesisleri'nde üretilen yüksek düzeyde sıvı radyoaktif atıklar, 1951 olaylarından itibaren doğrudan Karachay Gölü'ne boşaltılmaya başlanmıştı. Bu etrafı olağanüstü şekilde kirleten uygulama neredeyse 20 sene sürdü! Sovyetler bu gölü bir tür "doğal nükleer atık havuzu" gibi kullandılar. olaylardan yaklaşık 10 sene sonra, 1960'ların sonuna doğru gölün dibi o ka dar fazla radyoaktif maddeyle kaplanmıştı ki, göl kendi başına bir nükleer felaket haline geldi!
Olayın ne kadar ciddi olduğunu sizlere şöyle açıklayayım, 1990'ların başında yapılan ölçümlere göre Karachai Gölü'nin dibinde biriken radyoaktivite 120 MİLYON CURİE (4.4 exabecquerel)! Bu, Çernobil kazasının yaydığı "toplam" radyasyonun birkaç katı!
1965-1967 arasında göl seviyesi kuraklık nedeniyle düşmeye başladı. Kuruma başlayınca ve göl seviyesi düşünce radyoaktif çamur/toprak açığa çıktı. Bu durum 1967 toz felaketine yol açtı. Gölün kurumasıyla birlikte açığa çıkan toprak ve tozlar, rüzgarla birlikte çevreye yayıldı. Yaklaşık 1.800 kilometrekarelik bir alan radyoaktif tozla kaplandı. Sonuç olarak bu olay Kiştim faciasının doğrudan bir sonucu olarak görülür. Bu gölde 1 saat durmak bir yetişkin insanı öldürebilir (yaklaşık olarak 600 röntgen/saat).
1980'lerden itibaren gölün üzeri beton, taş ve toprakla kademeli olarak kapatılmaya başlandı. Bu işlem 80'lerden başlayıp 2015'e kadar devam etti ve 2015'de tamamlandı. Göl artık tamamen kapanmış olsa da yer altı sularına karışıp akması halen risk teşkil ediyor.
Karachai Gölü, 1992.
Okuduğunuz için teşekkür ederim arkadaşlar. Eğer bilinmeyen nükleer kazalar, facialar ya da benzeri konular hoşunuza gidiyorsa konuyu beğenip fikirlerinizi dile getirmeyi unutmayın. Devamı gelecek
Bu tesis Ozyork şehri yakınlarında, Kasli ve Tatış kasabaları arasında yer almaktaydı. Bölgede yer alan Mayak tesisi, plütonyum üretim reaktörleri ve yeniden işleme tesisini barındırmakta olup Rusya'daki en büyük nükleer tesislerden biriydi.
Mayak Tesisi, 1945 yılında SSCB tarafından nükleer silah üretim amacıyla kurulmuştu. Tesis, içinde yüksek derecede radyoaktif atıkların bulunduğu büyük yer altı tankları bulunduruyordu. Bu tanklardan her biri yaklaşık olarak 70-80 tonluk sıvı radyoaktif atık içeriyordu. Bu tanklar sürekli olarak soğutulmak zorundaydı. 1957'deki facianın tetiklenmesini sağlayan olay da tam olarak bu tarihten 1 sene önce meydana geliyordu. Tankın soğutma sistemi 1956 yılında bozuldu ve fark edilmedi, ya da görmezden gelinip önemsenmedi. Bu süre zarfında tankın içerisinde bulunan nükleer atık yavaş yavaş ısındı. Takvimler 29 Eylül 1957'yi gösterdiğinde sıcaklık patlayıcı seviyeye ulaşmıştı ve tank büyük bir kimyasal patlamayla infilak etti. Bu patlamanın sebebi, özellikle nitrad ve asetat bileşiklerinin reaksiyonuydu. Patlama esnasında nükleer zincir reaksiyon yaşanmadı ve bu yüzden nükleer bir bomba gibi patlamak yerine kimyasal bir patlama yaşandı (75-100 ton TNT gücündeydi).
Patlamanın sonrasında yaklaşık olarak 20 milyon curie (740 petabecquerel) radyoaktivite atmosfere salındı. Radyoaktif bulutlar özellikle de Çelyabinsk, Sverdlovsk ve Tyumen bölglerinde etkili oldu. Bu patlama sonrası yaşanan radyoaktif salınımdan 20.000 kilometrekarelik bir alan etkilendi. Bu alana daha sonrasında Doğu Urallar Radyasyon Yolu (EURT) adını verdiler.
Doğu Urallar Radyasyon Yolu (EURT):
Bu yol üzerinde yaklaşık olarak 270.000 kişi doğrudan veya dolaylı olarak bu patlamadan etkilendi fakat bu insanlar yıllarca böyle bir patlamanın varlığından bile haberdar edilmedikleri için, neye maruz kaldıklarını bilmeden yaşadılar. Patlamanın hemen sonrasında 11.000 kişi bölgeden tahliye edildi. Ancak sanmayın ki bu tahliyeler efektifti. Tam tersi, tahliyeler yavaş ve eksik yapıldı; birçok köylü ya hiç bilgilendirilmedi ya da çok geç tahliye edildi.
SSCB bu kazayı tamamen gizledi. Dünya kamuoyu olaydan yıllarca habersiz kaldı. Resmi olarak hiçbir açıklama yapılmamasının yanında bir de etkilenmiş köylerin hepsi resmi haritalardan silindi ve köylerin varlığına dair bir kanıt dahi bırakılmadı. Ozyorsk şehri zaten gizli şehir statüsündeydi ve bu olayla birlikte dış dünyayla olan iletişimi tamamen kapatıldı.
Kyshtym/Mayak Kazasının Keşfedilmesinin İlginç Hikayesi
Aslında bu kazayı 2 defa keşfedilmiş olarak değerlendirebiliriz. ABD, 1950'li yıllarda U-2 gibi çok yüksek (20km yükseklik) irtifalardan uçabilen casus keşif jetleriyle Sovyetler üzerinde "nükleer faaliyetlerin takip edilmesi amacıyla" uçuşlar yapıyordu. Lockheed U-2 henüz 1955 yılında üretilmiş olmasına rağmen aktif olarak Sovyetler üzerinde o dönem de nükleer keşif amaçlarıyla faaliyetlerini yürütüyordu. Yani 1957'de kazanın yaşandığı senede ya da çok yakın bir zamanda, U-2'ler kazayı halihazırda doğrulayıp anakaraya (ABD'ye) iletmiş olabilirlerdi.
Lockheed U-2
U-2'ler özel optik sistemlere sahipti, bunlar sayesinde aşağıdan görüntüler yakalayabiliyorlardı. Nükleer faaliyetlerin takip edilmesi amaçlı uçtuklarında da yine üzerlerinde radyoaktif partikülleri tespit edecek özel sistemlerle yüklüydüler. Yine 1957 sonrasında yaşanan kaza sonrası yaptıkları uçuşlarda atmosferde yüksek düzeyde radyasyon partikülleri tespit ettiler. Bu radyoaktif izotoplar, bölgede nükleer bir olay yaşandığını açıkça gösteriyordu.
U-2'lerden alınan verilerde:
Stronsiyum-90, Sezyum-137 gibi nükleer fisyon ürünlerine rastlandı. Bu radyonüklidlerin kimyasal yapısı, bir nükleer silah tesisinden çok bir nükleer tesis kazasına işaret ediyordu.
ABD, havada tespit ettikleri bu partiküllerin geldiği yönü ve atmosfer hareketlerini analiz ederek olayın Ural Dağları yakınlarında, Mayak Tesisi civarlarında yaşandığını düşündü. Elbette o dönemde bu verilerle "tam konumu" doğrulamak çok zordu. Sonuç olarak, ABD istihbarat birimi Kiştim faciasından 1957 sonbaharında zaten haberdardı fakat SSCB'yle doğrudan bir çatışmadan kaçınmak adına kamuoyuna bir açıklama yapmadı.
Olayın dünya kamuoyu tarafından duyulması 1976'yı buldu. Sovyet tarihçi ve biyolog Medyedev, İngiltere'ye iltica etmişti. İngiltere'de 1976 yılında yayımladığı "Hazardous Waste from Nuclear Reactors" adlı yazısında SSCB'de 1957 yılında büyük bir nükleer kaza meydana geldiğini iddia etti. Medyedev olayın adını bilmese de yerini tarif etti: "Ural Dağları yakınlarında, Çelyabinsk bölgesinde bir nükleer tesis kazası." İddialar SSCB tarafından yalanlandı ve somut kanıt olmaması sebebiyle pek ciddiye alınmadı. U-2'lerin ve Medyedev'in dedikleri birleşince bu tesisin Mayak olduğu düşünülüyordu. Ancak SSCB tesisin bile varlığını reddediyordu, öyle bir yer olmadığını iddia ediyordu. Sonuç olarak resmi kabul yıllar sonra 1989 senesinde gerçekleşti ve SSCB facianın gerçekten de yaşandığını 1989 senesinde onayladı.
Bu yukarıda gördüğünüz harita da olayın yaşandığı bütün bir bölgeyi detaylıca gösteriyor. Peki daha önce "dünyanın en kirli gölü" başlığıyla birkaç yazı ya da video gördünüz mü? Evet, işte burası tam olarak o bahsedilen yer: Karaçay Gölü (Lake Karachai). Haritada "V-9" olarak gösterilen alan Kiştim faciasına çok yakın olan bir göldü, Sovyetler bu gölü yıllarca çok zararlı nükleer atıkları boşaltmak için kullandı. Küçük ve sığ bir göl olan Karachai'ın yüzeyi yaklaşık 0.5 kilometrekaredir. Yeraltı sularını toplamak için oluşmuş küçük bir su birikintisidir. 1951-1968 yılları arasında Mayak Tesisleri'nde üretilen yüksek düzeyde sıvı radyoaktif atıklar, 1951 olaylarından itibaren doğrudan Karachay Gölü'ne boşaltılmaya başlanmıştı. Bu etrafı olağanüstü şekilde kirleten uygulama neredeyse 20 sene sürdü! Sovyetler bu gölü bir tür "doğal nükleer atık havuzu" gibi kullandılar. olaylardan yaklaşık 10 sene sonra, 1960'ların sonuna doğru gölün dibi o ka dar fazla radyoaktif maddeyle kaplanmıştı ki, göl kendi başına bir nükleer felaket haline geldi!
Olayın ne kadar ciddi olduğunu sizlere şöyle açıklayayım, 1990'ların başında yapılan ölçümlere göre Karachai Gölü'nin dibinde biriken radyoaktivite 120 MİLYON CURİE (4.4 exabecquerel)! Bu, Çernobil kazasının yaydığı "toplam" radyasyonun birkaç katı!
1965-1967 arasında göl seviyesi kuraklık nedeniyle düşmeye başladı. Kuruma başlayınca ve göl seviyesi düşünce radyoaktif çamur/toprak açığa çıktı. Bu durum 1967 toz felaketine yol açtı. Gölün kurumasıyla birlikte açığa çıkan toprak ve tozlar, rüzgarla birlikte çevreye yayıldı. Yaklaşık 1.800 kilometrekarelik bir alan radyoaktif tozla kaplandı. Sonuç olarak bu olay Kiştim faciasının doğrudan bir sonucu olarak görülür. Bu gölde 1 saat durmak bir yetişkin insanı öldürebilir (yaklaşık olarak 600 röntgen/saat).
1980'lerden itibaren gölün üzeri beton, taş ve toprakla kademeli olarak kapatılmaya başlandı. Bu işlem 80'lerden başlayıp 2015'e kadar devam etti ve 2015'de tamamlandı. Göl artık tamamen kapanmış olsa da yer altı sularına karışıp akması halen risk teşkil ediyor.
Karachai Gölü, 1992.
Okuduğunuz için teşekkür ederim arkadaşlar. Eğer bilinmeyen nükleer kazalar, facialar ya da benzeri konular hoşunuza gidiyorsa konuyu beğenip fikirlerinizi dile getirmeyi unutmayın. Devamı gelecek

Son düzenleme: