Canlar naber?
İncelemeye başlamadan önce tam 1327 adet farklı Türk dizisinden oluşan bir liste oluşturduk. Bu incelemeyi hazırlamak için o listede yer alan dizilerin 1000’den fazlasının özetini okuduk. 300’den fazlasının fragmanını izledik. Aslında bulabildiğimiz tüm ana fragmanları izledik. Muhtemelen sayı daha fazla ama yine de biz 300 diyelim ve en önemlisi 200’den fazla dizinin ilk bölümünü bir buçuk hıza alarak izledik. Yine 200’den fazla dizinin Ekşi Sözlük sayfasını okuduk ve birkaç tanesinin ilk üç bölümüne ek olarak sezon finalini izledik.
İşsiz dediğinizi duyar gibiyim ancak size Türk dizi senaristlerinin daha da önemlisi dizi yapımcılarının halkı nasıl salak yerine koyduğunu, yaratıcılıktan uzak peş para etmez birbirinin kopyası zırvalıkları bir araya getirerek size izletmeye çalıştıklarını kanıtlamak istedim. Bunu kanıtlamanın en iyi yolu da Joseph Campbell’ın “Kahramanın Sonsuz Yolculuğu” kitabını yazmadan önce yaptığını yapmak olduğunu fark ettim. Joseph Campbell günümüze kadar ulaşan yüzlerce miti binlerce efsane ve destanı analiz ederek aralarındaki bağlantıları bulmuştu. Ben de aynısını Türk dizilerine yaptım. Hazırsanız başlayalım.
Türk dizilerinin birden fazla senaryo matematiği olsa da bu videoda en meşhur matematik olan ‘zengin bebe fakir kıza para karşılığı rol yapmasını teklif ediyor’ teması üzerinde duracağız. Gerçekten toplamda yüzlerce saatlik araştırma sonucu şunu fark ettik; daha öncesinde benzer tema diyebileceğimiz birkaç tene iş olsa da bu Allah’ın belası senaryo matematiğini bizim başımıza saran asıl dizi 2005 yılında yayınlanmaya başlayan Aşk Oyunu isimli dizi.
Dizinin özeti size çok tanıdık gelecek çünkü 17 yılın ardından gram bir ilerleme yok senaristlerin yaratıcılığında. Hepsi yabancı kanallardaki içerikleri Türkçe ’ye çeviren YouTuberlar gibi kopya içerik üretiyor. Özet şu; şu yukarıda gördüğünüz kızın adı Ekin. Ekin fakir ama gururlu bir genç kızımız. Hemen yanındaki ise Sarp. Sarp holding sahibi bir babanın playboy oğlu. Babası, oğlunun şımarıklıklarından sıkılıp Sarp’a evlenmesi için baskı yapıyor. Evlenip karı kız ortamlarından geri kalmak istemeyen Sarp ise çözümü ailesini kandıracak sahte bir evlilikte buluyor. Ardından Ekin’e diyor ki “Benimle altı ay evli kalırsan sana şu kadar para veririm. Altı ay sonra boşanırız.” Peki, Ekin ne yapıyor? Önce kabul etmiyor. Ardından da Kurt ismindeki abisinin tefeciye olan borcunu ödeyebilmek için teklifi kabul ediyor. Peki, sizce sonra ne oluyor? Evet, doğru bildiniz. İkisi de birbirlerine aşık oluyor. Nasıl? Size bir yerlerden tanıdık geldi mi? Bu hikaye tanıdık gelmediyse hiç sorun değil çünkü sizi 2005 yılından alıp 10 yıl sonrasına götürelim. Yani İlişki Durumum Karışık dizisine.
Hemen yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz zengin playboy beyefendinin adı Can. Hemen yanındaki ise fakir ama gururlu Ayşegül. Ayşegül en yakın iki arkadaşı tarafından dolandırılarak evinden oluyor. Arkadaşları buna bir belge imzalatıp ailesinden kalan evi satıyorlar. Bu evi daha sonra Can isimli zengin playboy abi satın alıyor ve kıza diyor ki “Ben artık basının haberlerinden sıkıldım. Benimle altı ay evli kal, karşılığında evi tekrar sana vereyim.” Bakın, dikkat edin evlilik süresi bile aynı. Sonra ne mi oluyor? Tabi ki bu ikili birbirine aşık oluyor.
Gelin aynı yıl yayınlanan bir başka diziye göz atalım. Dizinin adı Kiralık Aşk. Yine hemen yukarıda gördüğünüz kız garson olarak hayatını kazanan fakir ama gururlu Defne. Diğeriyse zengin, işkolik Ömer. Ömer’in dedesi dolaylı yoldan Ömer’in evlenmesi için ona çok baskı yapıyor. Ömer’in yengesine diyor ki “Eğer bu çocuğun evlenmesini sağlarsan sana köşk veririm.” Bu yenge Ömer evlensin diye sürekli ona birini ayarlamaya çalışıyor ama sonuç sıfır. Derken bir gün Ömer’in Defne isminde bir kızı çekici bulduğunu fark ediyor. Fark etme sebebi de şu; Ömer kıza sormadan etmeden izin almadan kızın dudaklarına yapışıyor. Yani bildiğiniz taciz ediyor. Zengin iş adamları yapınca her ne kadar taciz gibi algılanmasa da baya baya kızı taciz ediyor. Bunu gören yenge de “Bu kız kendine aşık etmeyi belki başarır.” diyerek kıza bir teklif götürüyor. Diyor ki “Seni Ömer’in yanında işe sokacağım, kendine aşık edersen sana şu kadar para vereceğim.” Peki Defne bunu kabul eder mi? Sonuçta fakir de olsa onurlu bir genç kızımız ama şansa bakın ki ilk göz attığımız dizi olan Aşk Oyunu’na bakalım; orada kız teklifi neden kabul etmek zorunda kalıyordu? Kardeşinin borcu yüzünden. Peki, buradaki sebep ne? Sürpriz, kardeşinin borcu. Ve bir sürpriz daha! Bu ikili ilerleyen süreçte birbirine aşık oluyor.
Bu sefer iki yıl ileri gidelim. Dizinin ismi Dolunay. Fotoğraftaki hanım kızımızın ismi Nazlı. Nazlı fakir ama gururlu bir hanım kızımız. Diğeri ise zengin iş adamı Ferit. Ferit’in çok sevdiği bir yeğeni var. Yeğeninin vesayetini almak istiyor ama bir sorun var; Türk mahkemelerinin bir erkeğin bir çocuğa bakabileceğine inanamayacak kadar ataerkil bir sistemi var. Ferit’in evlenip velayet davasını açması gerekiyor. Şansa bakın ki aşçısı Nazlı çok uygun bir aday çünkü fakir olmasının yanı sıra sorunlu bir kardeşi var. Kardeşi başını belaya sokuyor. Ferit de diyor ki “Kardeşinin başını beladan kurtarırım ama benimle evleneceksin.” Bakın, bu dizi en azından para mevzusunu aradan çıkarmış ve doğrudan konuya girmiş. Peki, sizce sonuç ne oluyor? Evet, ikili birbirine aşık oluyor.
Gelin biraz daha ilerleyelim ve Erkenci Kuş dizisine gidelim. Bu seferki hanım kızımızın ismi Senem. Senem bakkal olarak hayatını kazanan fakir ama gururlu bir hanım kızımız. Diğeri de Can. Evet, dizideki ismi de Can. Can zengin iş adamı olan abimiz. Abi o kadar zengin ki zenginliğini kanıtlamak için sadece zenginlerin yaptığı bir takım sporları yapıyor. Senem babasının paraya ihtiyacı olduğu için Can’ın şirketinde işe başlıyor ve birtakım entrikalar ile yanlış anlaşılmalar sonucu bu ikisi nişanlı rolü yapmak zorunda kalıyor. Sonra sürpriz, ikisi birbirine aşık oluyor. Yalnız en çok bu diziden nefret ettim çünkü çoğu dizi ilk bölümde olayları anlatırken bu diziyi tam altı bölüm izlemek zorunda kaldım.
Geçelim son dizimize. Dizinin adı Sen Çal Kapımı. Hanımefendinin adı Eda. Eda fakir ama gururlu bir genç kızımız. Sınıfının da birincisi. Eda bu zamana kadar bursla okumuş çünkü annesi babası ölmüş ve o da halasıyla birlikte kalıyor. Halası sözde fakir bir çiçekçi. Sözde diyorum çünkü bahçeli, teraslı falan inanılmaz bir evde oturuyor. Şu an Sahibinden’de benzer bir eve bakacak olursanız kirası 60 bin liradan fazla ama konumuz bu değil. Bu tarz saçmalıklar Murat Soner’in uzmanlık alanı. Ben devam edeyim.
Diğer arkadaş ise Serkan. Serkan çok ama çok zengin. Öyle zengin ki zengin sporu yapmakla kalmıyor, kendi özel jetiyle sağsa sola gidiyor. Hani Cem Yılmaz’ın yirmi yıldır “Çaycı Hüseyin öldü.” olayına benzer bir “Uçak aldı.” haberi var ya, ben bu diziden sonra Cem Yılmaz’ın bunca yıldır neden özel jet alamadığını anladım. Çünkü tüm özel jetleri belli ki bu arkadaş almış.
Dizilerde senaryo kalıbı hiç değişmese de sürekli değişen bir şey var. O da erkeğin zenginlik miktarı. Çekilen her dizide erkek, bir önceki kopyasından daha zengin oluyor. Mesela sonuncusu özel jet seviyesinde bir zengindi. Muhtemelen bir dahaki dizide arkadaş hakkında Türkiye’nin en zenginlerinden biri değil de “Dünyanın en zenginlerinden biri.” denecek. Sonra “Dünyanın en zenginleri arasında bile en zengin olan.” diyecekler ve bu böyle uzayda en zengin olmaya kadar gidecek.
Gelin az önce anlatmaya çalıştığım dizilerin tamamının ortak senaryo matematiğini bir – iki cümleye sıkıştıralım. Zengin bir erkek, biri ya da birilerini kandırmak için bir ilişkiye ihtiyaç duyar. Bu macerada kendisine yardımcı olacak fakir bir kadın bulup ona sahte ilişki karşılığında para ya da maddi değeri olan bir şey teklif eder. İkili aralarındaki kültür çatışmasından dolayı birbirlerinden etkilenirler ve sürpriz, yaşadıkları fake ilişki gerçek ilişkiye döner.
Aslında bu kadar kısa sürede bu kadar çok Türk dizisi izlemem bana sektöre yönelik sayısız gözlem yapma şansı sundu. Ancak bu içeriği hazırlayana kadar o kadar çok Türk dizisiyle içli dışlı oldum ki YouTube ana sayfam bile Türk dizileriyle kaplı şu an. Kısacası biraz daha maruz kalırsam duygusal, ruhsal ve mental açıdan çöküntü yaşamam kaçınılmaz. Aradan biraz zaman geçsin, ben yeterince kendime geleyim, belki diğer gözlemlerim üzerine de inceleme yaparım.
Aslında Murat Soner beni bu konuda uyardı. “Aliciğim sen alışkın değilsin, bünyene fazla yükleniyorsun. Doz aşımı kalıcı hasara dönüşebilir, dikkat et.” dedi. Ben de dedim ki “Yok abi idare edebilirim.” Ama edemiyormuşum.
Bir sonraki inclemede görüşmek dileği ile hoşça kalın, iyi ki varsınız.