Hikaye devam ettirme oyunu

Goddess

Gelişen
Katılım
2 Nisan 2025
Mesajlar
19
Beğeniler
16
Selamlar herkese, öncelikle iyi pazarlar dilerim. Umarım gününüz keyifli geçiyordur.

Hikayenin devamını zincirleme bir şekilde sizler getireceksiniz. Tamamen hayal gücünüze ve keyfinize bağlı. Ara sıra bende dahil olabilirim. Bakalım hikaye nerelere gidecek. Ben başlıyorum.

Büyük bir adada uyanmıştım. En son ne zaman uyuduğumu ve neler olduğunu hatırlamıyordum. Kendimi cimciklediğimde acıyordu, bu bir rüya değildi. Şiddetli bir şekilde yağmur yağıyordu. Adada kimsecikler yoktu ve ada yemyeşil bir sık ormandan ibaretti.

NOT: Mesajınızı yollamadan önce başkasının sizden önce yollayıp yollamadığını kontrol edebilirsiniz. Bu şekilde çarpışmayı önleriz.
 
Yağmur giderek şiddetini artırıyordu. Etrafı gezmeye başladım, bir yandan da soğuktan titriyordum. Adanın etrafını gezdikçe sanki biri gizli mesaj vermeye çalışmış gibi bir sürü işaret gördüm.
 
Yağmur giderek şiddetini artırıyordu. Etrafı gezmeye başladım, bir yandan da soğuktan titriyordum. Adanın etrafını gezdikçe sanki biri gizli mesaj vermeye çalışmış gibi bir sürü işaret gördüm.
İşaretler ağaçlara ve taşlara kazılıydı. Aniden siyah bir tavşan önümde belirdi. Sadece bir tavşandı ama varlığı kötü hissettirmeye yetiyordu. Aşırı aç olduğumu fark ettim. Cesaretimi toplayıp avlamaya karar verdim. Elime işaretli taşlardan birini aldım. Tam şimdi korkudan titremeye başladım. Tavşana zarar verirsem başıma kötü birşeyler birşeyler gelecekmiş gibi hissediyordum. Ben daha kararımı veremeden kendisi geldiği gibi kayboldu.
 
İşaretler ağaçlara ve taşlara kazılıydı. Aniden siyah bir tavşan önümde belirdi. Sadece bir tavşandı ama varlığı kötü hissettirmeye yetiyordu. Aşırı aç olduğumu fark ettim. Cesaretimi toplayıp avlamaya karar verdim. Elime işaretli taşlardan birini aldım. Tam şimdi korkudan titremeye başladım. Tavşana zarar verirsem başıma kötü birşeyler birşeyler gelecekmiş gibi hissediyordum. Ben daha kararımı veremeden kendisi geldiği gibi kayboldu.
Gene aç ve sefil halimle ormana doğru yola devam ederken birden karşıma kabile gördüm ve onlardan yardım istedim fakat kabile üyeleri beni anlamayıp bir ağaca bağladılar. Karşıdan yine bir adadan kaçan bir turisti önüme getirtip gözümün önünde onu öldürüp etini çiğ çiğ yediler ve bağırışıp dans edermiş cesine zıplamaya başladılar. Çaresizce ölmeyi bekledim.
 
Gene aç ve sefil halimle ormana doğru yola devam ederken birden karşıma kabile gördüm ve onlardan yardım istedim fakat kabile üyeleri beni anlamayıp bir ağaca bağladılar. Karşıdan yine bir adadan kaçan bir turisti önüme getirtip gözümün önünde onu öldürüp etini çiğ çiğ yediler ve bağırışıp dans edermiş cesine zıplamaya başladılar. Çaresizce ölmeyi bekledim.
Ama ölüm bir türlü gelmedi.

Gökyüzünde kara bulutlar toplanmaya başlamıştı. Yağmur damlaları yavaş yavaş tenime düşerken, kabile üyeleri bir anda durdu. Gözleri gökyüzüne çevrildi. Aralarında anlaşamadığım bir dilde mırıldanmaya başladılar, sanki bir ritüelin içinde bir şey ters gitmişti. Liderleri olduğunu düşündüğüm yaşlı bir adam, elindeki tüylerle süslü asayı yere üç kez vurdu. O anda ağaca bağlanmış halimle göz göze geldik. Gözleri... başka bir şeye benzemiyordu. Sanki içinde bin yıllık bir bilgelik saklıydı.

Bana doğru yürümeye başladı. Her adımıyla yer hafifçe sarsılıyor gibiydi. Tam önümde durdu ve o bilinmedik dilde bir şeyler mırıldandı. Sonra beklenmedik bir şey oldu.

Ağaç birden titreşmeye başladı. Beni saran bağlar kendiliğinden çözülüp yere düştü. Serbest kalmıştım ama hareket edemedim. Bedenim bana ait değilmiş gibi hissediyordum.

Yaşlı adam başını eğip bana selam verir gibi bir hareket yaptı. Ardından işaret parmağını alnıma dokundurdu. Gözlerim karardı.

Gözlerimi açtığımda aynı yerdeydim, ama kabile üyeleri yok olmuştu. Ağaçların rengi farklıydı, hava farklıydı, hatta kuş sesleri bile tanıdık gelmiyordu. Sanki başka bir zamana, başka bir dünyaya geçmiş gibiydim.

Birden arkamdan bir ses geldi:

“Sen seçildin. Artık geri dönüş yok.”

Ne yapacağımı bilmiyordum. Ne seçilmesiydi bu? Ve geri dönüşü olmayan şey neydi.
 
Ama ölüm bir türlü gelmedi.

Gökyüzünde kara bulutlar toplanmaya başlamıştı. Yağmur damlaları yavaş yavaş tenime düşerken, kabile üyeleri bir anda durdu. Gözleri gökyüzüne çevrildi. Aralarında anlaşamadığım bir dilde mırıldanmaya başladılar, sanki bir ritüelin içinde bir şey ters gitmişti. Liderleri olduğunu düşündüğüm yaşlı bir adam, elindeki tüylerle süslü asayı yere üç kez vurdu. O anda ağaca bağlanmış halimle göz göze geldik. Gözleri... başka bir şeye benzemiyordu. Sanki içinde bin yıllık bir bilgelik saklıydı.

Bana doğru yürümeye başladı. Her adımıyla yer hafifçe sarsılıyor gibiydi. Tam önümde durdu ve o bilinmedik dilde bir şeyler mırıldandı. Sonra beklenmedik bir şey oldu.

Ağaç birden titreşmeye başladı. Beni saran bağlar kendiliğinden çözülüp yere düştü. Serbest kalmıştım ama hareket edemedim. Bedenim bana ait değilmiş gibi hissediyordum.

Yaşlı adam başını eğip bana selam verir gibi bir hareket yaptı. Ardından işaret parmağını alnıma dokundurdu. Gözlerim karardı.

Gözlerimi açtığımda aynı yerdeydim, ama kabile üyeleri yok olmuştu. Ağaçların rengi farklıydı, hava farklıydı, hatta kuş sesleri bile tanıdık gelmiyordu. Sanki başka bir zamana, başka bir dünyaya geçmiş gibiydim.

Birden arkamdan bir ses geldi:

“Sen seçildin. Artık geri dönüş yok.”

Ne yapacağımı bilmiyordum. Ne seçilmesiydi bu? Ve geri dönüşü olmayan şey neydi.
Yürürken ağaçların arasından ince bir melodi geldi kulağıma. Narin… bir ninni gibiydi. Sessizce ilerledim, sesin kaynağını görmek istedim. Küçük bir açıklığa vardım. Ortada çömelmiş birini gördüm. Sırtı dönüktü. Kollarında bir şey tutuyordu… bir çocuk gibi.

Yaklaştım. “İyi misiniz?” dedim fısıltıyla.
Kadın yavaşça başını çevirdi. Ve o an dünya durdu. Gözleri boştu. Yüzü solgundu, derisi çatlamıştı. Ama kucağında tuttuğu şeye… hâlâ ninni söylüyordu.

O bir bebekti. Ama… çoktan ölmüştü. Küçük bedeni donmuş, hareketsizdi.


Kadın bir anlığına bana baktı. Dudakları çatlaktı, ama titreyerek bir şeyler mırıldandı:
“Uyanmayacak… değil mi?”

Sesim çıkmadı. İçimden bir şey paramparça oldu. Sırtını tekrar döndü, ninnisine devam etti.

Geri çekildim. Ağaçların arkasına geçtim. İlk kez gerçekten korkmadım… sadece acıdım. Ve o acı, soğuk havadan bile derin bir ürpertiyle içime yerleşti.
 
Kadının kucağındaki bebek, birden bire havada süzülmeye başladı. Etrafında soluk mavi bir ışık dönerken, toprağın altından eski bir sembol beliriverdi - spiral içinde üç göz.


Kadın yere çöktü, başını eğdi. “Uyanış başladı.” dedi yalnızca.


Orman karanlığa büründü. Ağaçlar hışırdamıyor, rüzgar esmiyordu. Sadece sembol parlıyordu şimdi. Işığın içinden bir ses yankılandı:


"Her bin yılda bir, bir tanık seçilir. Bu kez... sensin."


Ayaklarım toprağa köklenmiş gibiydi. Sırtımdan yukarı, buz gibi bir karanlık yükseldi. Gözlerim sembole kilitli kaldı. Artık geri dönüş yoktu. Efsane yeniden yazılmaya başlamıştı.
 

Yeni konular

Geri
Yukarı Alt